Alman yazar Paul R. Krause 1910’lu yıllarda Susurluk’a gelir ve hissettiklerini "Türkiye 1915" adlı kitabında “Ne zaman Susurluk aklıma gelse Mehmet Ağa’nın bana söylediği bir söz üzerine düşünürüm” sözleriyle anlatır.

Sabahattin Ali 1940’lı yıllarda Susurluk’a gelir ve hissettiklerini “Yeni Dünya” isimli kitabında yazdığı öykülerin birinde “…Balıkesir’den gelirken Susurluk’ta bir handa kahve içiyorlarmış…” sözleriyle anlatır.

Amerikalı yazar Paul J. Magnarella, 1960’lı yıllarda bir süre Susurluk’ta yaşar ve hissettiklerini “Bir Türk Kasabasında Gelenek ve Değişim isimli kitabında, “Susurlukluların öncelikle önem verdiği şey evlerinin kutsallığı ve kadın ve çocuklarının güvenliğidir” sözleriyle anlatır.

Mahir Ünsal Eriş, 80’li, 90’lı yıllarda Susurluk’a dair anılarından bahsettiği “Olduğu Kadar Güzeldik” isimli kitabında hissettiklerini, “Susurluk’un her biri birbirine benzeyen sokaklarından…” sözleriyle anlatır.

Sabri Altınel doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Eski sokaklarında kentin/Usul bir su gibi iniyorum aşağılara” mısralarıyla anlatır.

Tahsin Bozoğlu doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Kasabam on beş adım/İşim, kahvem, karşısında cami/Sağım solum eşim dostum kardeşim” mısralarıyla anlatır.

İrfan Astunç, özellikle 1980’li yılların darbe dönemine vurgu yaptığı “Zamana Işık Tutmak” isimli kitabında Susurluk için hissettiklerini, “Otobüsten hava aydınlanırken indim, horozlar ötüyordu. Köyümün o kendine özgü kokusu ve soğuk hava, tüm yorgunluğumu, uykusuzluğu alıvermişti…” satırlarıyla anlatır.

Ruşen Işık doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Susurluk’un kurtuluş günü/Beş Eylüllerde/Gazi arkadaşlarıyla askeri bir jeepte/Kortejde en önde yer alırlardı/Halkın önünden gururla geçerlerdi/Ellerinde bir pankart; ’Arkadaşlarımız şehit, Bir gazi, Yaşasın Türk Milleti” mısralarıyla anlatır.

Nurettin Kuş doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Susurluk kardeştir sevinçlerimize/ Susurluk acılarımıza ana” mısralarıyla anlatır.

İbrahim Açılan doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Her nefeste sana gelmek isterim/Seninle ağlayıp gülmek isterim/Sende doğdum sende ölmek isterim/Severim ben seni inan Susurluk” mısralarıyla anlatır.

Abdullah İnaler doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Yemyeşil kırların, dağların serin/Sevgiyle yoğrulmuş insanların senin” mısralarıyla anlatır.

Fetih Doğru doğup büyüdüğü Susurluk’u bir şiirinde, “Faytonların, Vosvosların Susurluk’unu bilmez Z kuşağı” mısralarıyla anlatır.

Ümran Öztürk bir şiirinde Susurluk’u, “Dönmemeli her giden bir kupa su içmeden/Çaylak şelalesinden, Aygır çeşmeden” mısralarıyla anlatır.

Fehim Dikmen bir şiirinde Susurluk’u, “Taşyarma’dan kuzukulağı/Katırkaya’dan sapak balığı/Çınarlı çeşme mola yeri/ Paşaköy deresinde taş balığı/Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz/Böyle geçti bilesiniz” mısralarıyla anlatır.

Ve aslında tüm bu değerli yazarlarımız, değerli şairlerimiz…kelimelere dökülen hisleriyle bize “elimizde olan değerlerin kıymetini daha iyi bilmemiz” gerektiğini anlatır…