Bir süredir siyasi partilerin seçim kampanyalarına aklıma takılıyor.

Geçmiş dönemleri hatırlıyorum. Dünü bugün yürütülen çalışmalarla karşılaştırıyorum. Siyasette ve siyaset yapanlarda gariplikler hissediyorum. Bir şeyler yanlış gidiyor. Her siyasi hareketin başarı yöntemleri ayrıdır.

CHP kurucu varlığı ile sürdürür.

DP, CHP’nin başarısızlıklarına tepki üzerine inşa edilmiştir.

Adalet Partisi darbeye sessiz tepkinin adıdır.

MHP milliyetçi hislere, MSP-RP dini duygular üzerine inşa edilmişti.

Yani 1980 öncesi siyasi yapı toplumsal duyguların paylaşım stratejisine göre varlıklarını sürdürmüşlerdi.

1980 sonrası ise bu yapının yansımaları devam etmesine rağmen yeni bir konsepte geçildi.

Özal’ın toplumsal mutabakatı hedefleyen dört eylim üzerine kurduğu strateji ANAVATAN’ı başarıya götürdü.

1990’lı yılları anmaya bile gerek yok. Türkiye’nin 1980 öncesi gibi siyasi parçalanmışlığın adıdır.

AK Parti’nin başarısı ise geçmiş bütün siyasi hataların toplumsal kararla tamiridir. AK Parti’nin başarı anahtarı toplumsal mutabakat, hizmet aşkı, toplumsal değerler ve ezilmiş horlanmış kesimlerin umut aşısı olmasıydı.

AK Parti her ne kadar MSP-RP geleneği tabanına otursa da bu tabanın ötesine geçerek toplumun bütün kesimlerine ulaşmayı başardığı bir gerçek.

Toplumun bütün kesimlerine ulaşma konusunda Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde İstanbul’da başlayan çalışma stratejisinin etkili olduğu tescillidir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde RP’nin dünyaya örnek olan parti çalışmaları AK Parti’nin 17 yıllık iktidarını aslında sarsılmaz kılmıştır.

Erdoğan’ın İstanbul’da il Başkanlığı döneminde yürüttüğü çalışma stratejisi o dönemde bütün illere yayıldı. Başarıyı getiren asıl budur.

Şimdi dünyada seçim çalışmalarında Erdoğan’ın İstanbul’da başlattığı RP’nin bütün Türkiye’de yaydığı bu strateji uygulanıyor.

Trump’ın seçim stratejisi de, Macron’un seçim stratejisi de, İngiltere’nin AB’den ayrılması için yapılan referandumda kullandığı strateji de Erdoğan’ın İstanbul’daki çalışma metotlarından esinlenen yöntemlerdir.

Ne yazık ki Erdoğan’ın kurduğu AK Parti’de ise son yıllarda seçimlerde bu stratejiden hızla uzaklaştığı görüntüsü var.

Erdoğan’ın dünyaya hediye ettiği bu çalışma stratejisi her ne kadar kendisi tarafından ısrarla uygulansa da bu uygulama şahsi çalışmalarının ötesine teşkilatlara, belediyelere, bürokratlara kadar inmediği görülüyor.

Özellikle son 5 dönemdir -milletvekili aday adaylığı çalışmalarından dolayı yakından şahit oluğumdan biliyorum- seçim çalışmaları tek düze, klasik yöntemlerin ötesine geçmemektedir.

Teşkilat çalışmaları eş-dost-ahbap buluşmalarının ötesinde değildir. Mahalle ziyaretleri kahve toplantılarını aşmamakta, esnaf ziyaretleri bilinen esnaf çerçevesini kırmamaktadır.

Toplum Belediye Başkanı’nın ismi dışında oy verdiği meclis üyelerinin hiç birisinden haberdar olmadığı gibi il ve ilçe yönetimlerinden de bihaber kalmaktadırlar.

Kısaca AK Parti’nin bütün teşkilat ve yönetimlerinin il ilçe başkanları başta olmak üzere belediye başkan ve meclis üyeleri ile birlikte kapı kapı, yüz yüze çalışma yöntemine dönmesi gerekiyor.

Sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın ismi üzerindeki referanslarla devam edilmekte ısrar edilirse bilinsin ki ‘Hazıra dağ dayanmaz’ sözü gerçek olur.

17 yıldır Erdoğan ismi yeterliydi.

Şimdi başta genel merkez yöneticileri olmak üzere bütün teşkilat yapılarının 31 Mart’a kadar çalınmadık kapı, sıkılmadık el, okşanmadım baş, sorulmadık hatır bırakmaması gerekiyor.

Bu sadece AK Parti için değil başarılı olmak isteyen bütün siyasi partiler için geçerlidir.

Siyasette fetret dönemi yaşanmaması için bütün siyasi partilerin halka ulaşmayı, toplumla bütünleşmeyi sağlaması kaçınılmazdır.

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…