Geçen günlerde çok konuşulan bir konuydu dindar nesil konusu, dindarlık konusunda bir araştırma yaptım, bilgileri paylaşmak istedim.
“Şu bilinen bir gerçektir ki, insan dindar olarak dünyaya gelen bir varlıktır. Bu bakımdan onun din duygusundan ayrı bir yaratık olduğu düşünülemez. Çünkü insanın beden ve ruh gibi iki ayrı özellikle yaratılması bir bakıma onun dindar olmasını zorunlu kılmaktadır.
İnsan nasıl bedenî varlığını bir takım dış ve iç etkenlerden korumak için tedbirler almak zorunda ise ruhî varlığını korumak için de aynı şekilde bazı tedbirler almak ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. İnsan, ruhunun ihtiyacı olan bu manevî sentezi ancak Allah tarafından peygamberleri vasıtasıyla gönderilen ve ilâhî din adı verilen sistemlerde bulabilir. Bazı felsefî sistemler insana geçici bir rahatlık sağlarsa da, sonuçta yine bir insan eseri olan bu sistemler, kaynağı vahiy olan ilâhî dine muhtaçtır.
XIX. yüzyılın başlarından itibaren ilim ve teknikteki ilerlemeler insanın artık dine ihtiyacı kalmadığı gibi bir izlenimi zihinlere hâkim kılmaya çalışmışsa da bu egemenlik uzun ömürlü olmamış, insan yine yaratılışından kaynaklanan bu en tabiî manevî ihtiyacını gidermek için dine sarılmıştır. Bilinen bir gerçektir ki insan canlılar arasında en üstdüzeyde yaratılmış bir varlıktır. Allah insanı yeryüzünde kendisine halife yapmış dağların yüklenmekten çekindiği emaneti onun omuzlarına yüklemiştir. İnsanoğluna vereceği ağır yükleri ve sorumlulukları taşıyabilmesi için onu birtakım istidat ve kabiliyetlerle yaratan Cenab-ı Hak, bunlardan öte insanı din gibi yüce bir duygu ile de donatmıştır.
Bir kere daha vurgulamalıyız ki din, yaratılıştan gelen bir özellikle daima insanla beraber varolmuş, varlığını da yine onunla sürdürmekte olan bir fıtrî vakıadır. Tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde az da olsa dinsiz insana rastlamak mümkündür. Ama tarih top yekün bir toplumun dinsiz olduğunu bugüne kadar kaydetmemiştir. Nerede bir cemiyet varsa orada bâtıl da olsa bir din mutlaka bulunmuştur. Bu bakımdan bütün bir
toplumun dinden yoksun olması diye bir şey düşünülemez. Din gerek insan, gerek toplum hayatının her kademesinde varlığını daima hissettiren bir vakıadır.
İnsanlara dinamik bir yapı kazandıran, toplumların hayatını özlenen bir biçimde düzenleyen fazilet ve hayra yönelten din, günümüzde her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan bir realite haline gelmiştir. Çünkü, insan yalnızlığını, güvensizliğini, karamsarlığını, ümitsizliğini vb. ancak dine yönelerek ve ona sığınmak suretiyle giderebilir. Manevi yapısını ancak böyle düzene koyabilir. Doğuştan gelen, fıtrî bir özelliği bulunan, insanın kendi öz varlığındaki şuurla birlikte ortaya çıkan din, yine insanın kendi bilinci ile paralel olarak bir gelişme grafiği çizer. Diğer canlılarda bulunmayan birtakım özelliklerle yaratılmış olan insan, zaman zaman kendisini ve bu kâinatı kimin yarattığını sormadan edememiştir. Böyle bir düşünce iklimine eren insan, hemen ilk aşamada kendi varlığının üstünde yüce bir varlığın mevcudiyetine ulaşır. Her şeyi yaratan bu yüce varlık Allah’tır. İşte insan bu idrak sayesinde Allah'a bağlanır. Dua ve niyazlarla sıkıntı ve bunalımlarını O'na arz eder. Dindar olmak suretiyle gönül zenginliğine ve kalbi doyuma ulaşır: İnsan için dinin gerekliliği fertlerin mukaddes duygu ve hasletlerle birleştirilmesinde,
toplumların iyi ve güzel ideallerle yükseltilmesinde oynadığı rolde görülür. Aynı zamanda din, insanlara istikamet veren, beşeri kanun ve nizamların ulaşamadığı yerlerde onlara iyilik ve dürüstlüğü telkin ederek insanları kötülüklerden alıkoyan bir hayat tarzıdır.
İnsan için olduğu kadar toplumlar için de lüzumlu olan din, anarşinin, adaletsizliğin, her tür haksızlık ve kötülüğün amansız düşmanıdır. Bu bakımdan dini, cemiyetin nizamını koruyan bir müessese olarak algılamak mümkündür.
İnsanlık tarihi incelendiğinde iktisadî, siyasî ve ekonomik açıdan tükenen toplumların mükemmel olmasa da hayatiyetlerini devam ettirdikleri görülmüştür. Ancak tarih, dinî duyguları zayıflamış, manen çökmüş toplumların varlıklarını sürdürdüklerini kaydetmiyor. Çünkü bir toplumda dinin zayıflaması ahlâkî, hukukî ve içtimaî bir takım çöküntüleri de beraberinde getirmiştir. Din duygusunun zayıfladığı insanlardan meydana gelen bir cemiyette helâl-haram anlayışı da erozyona uğrayacağı için o toplumun temel düzeni de sarsılır.”
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/din-ilahiyat/9892-din-nedir.html#ixzz1qbWR6JS1