Bugün

3 Aralık Dünya Engelliler Günü...

Altta gördüğünüz fotoğraftaki kızımızın adı: Sare Aydın...

Doğuştan ortopedik engelli.

Doktor olma hayali kurmaya başladığında 10 yaşında, sık sık hastaneye giden ve henüz okula başlamamış bir çocuktu.

İlkokulu, liseyi ve tıp fakültesini birincilikle bitirdi, 5 yıl önce doktor oldu.

..ve bugün Tıpta Uzmanlık Sınavını da kazandı. Uzman Doktor unvanı aldı. Meslektaşlarının bile kıskanabileceği başarı öyküsüne imza attı.

Uz. Dr. Sare Aydın, engelli vatandaşlarımızın 'yapamazsın, edemezsin, zorlanırsın' sözlerine aldırmadan iyi yerlere gelebileceğinin en güzel, en çarpıcı örneği..

Hasta ve yakınlarının tekerlekli sandalyesinden ötürü, “tekerlekli doktor” dediği Dr. Aydın, “Ben hep ‘yapamam’ diye değil, ‘nasıl yapabilirim’ diye düşünürüm” felsefesinde.

Gaziosmanpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki görevini sürdüren Sare hoca, twitter hesabındaki gönderisiyle bir zorluğu daha aşarak uzman doktor olmasının sevincini takipçileriyle paylaştı.

Onbinlerce kişi Sare'nin mutluluğuna ortak oldu.

Bu yazıyı yazdığım sırada baktığımda paylaşımının altına bırakılan kalp 172 binin üzerindeydi. 

Üç binin üzerinde de yorum  vardı. Her biri insanın içini kıpır kıpır ederken, ahmakça yapılan yorum sayısı az değildi.

Bilinçli kullanıldığında çok büyük nimet sosyal medya ağları, trol kafalar b.k çukuruna dönüştürdü.

Sosyal medyanın karanlık yüzünü gösteren yorumlar, 17 yıl öncesine götürdü beni.

Evladın kalem tuttuğu kolu ampute edilmişti.

9 Eylül Tıp Fakültesi Hastanesindeydik.

Teyzesinin Almanya'dan gönderdiği uzaktan kumandalı oyuncakla gayet mutlu şekilde vakit geçirirken, bir vatandaş yanıma yaklaştı.

Merakını gidermek için sorduğu soruları "hı..hı..hı.." diyerek geçiştirirken; "Kolu kesileceğine, ölseydi keşke...!" şeklindeki ahmakça ifadesiyle sözde üzüntüsünü dile getiriyordu bay pespaye...

Bedenimde fırtınalar koparan yaklaşım karşısında titriyordu elim/ayağım, ama öylece donup kalmıştım.

Dilimden dökülmesi gereken kelimeler boğazımda düğümlendi.

İçimdeki bir ses;

"Tam suratının ortasına kafayı yapıştır" dese de... yüreğim susturup, bastırıyordu öfkemi.

Fiziken sağlam görünse de o budala, ivedilikle tedaviye ihtiyacı vardı!

Tıpkı, kalem tutan parmaklarını kaybeden minik öğrencisine "yazsana lan..." diyen eğitimci gibi..

O gün bugün

Bi şekilde kafalarına giren örümceğe beyinlerini teslim etmiş yobazlarla karşılaştıkça gülüp geçiyorum. 

Hiç yokmuşlarcasına davranıyorum!

İşte taa o vakitler öğrenmiştim, gerçek özürlünün engelliler olmadığını...

Dr. Sare de benim kafada!

"Bu doktorun kendine faydası yok. Hastaya nasıl faydası olsun. Duyar kasmayın.", "Kendini iyileştir o zaman", "Bu haliyle nasıl doktorluk yapacak." vb. nice hakaret içeren, küçümseyen, horlayan aşşağılık yorum sahiplerine gülüp geçmiş.

Benim gibi kafasına takanlara şu notu eklemiş;

"Elbette ki atom parçalamadım, yeni ilaç da bulmadım. Dünya için küçük ama benim için büyük bir mesele. Çünkü geçtiğim tüm basamaklarda kendimi kabullendirdim. Bunun için çok çabaladım. ‘Kabullendirmek.

Bence bu kelimenin düşünülmesi için ideal bir gün.

Önyargıların olmadığı pozitif ayrımcılığa gerek duyulmadığı ‘adil’ bir yaşam için de destekleriniz hep var olsun. Ve güzel yorumlar için teşekkür ederim Bazı yorumlara ben takılmadım, siz de takılmayın. Gülüp geçin!"

Sare hoca, lanetli yorumlara verdiği yanıtla sadece tıp alanında değil, insanlık dersi vermede de ne kadar meziyetli değil mi arkadaşlar!

Bizlere engellerin nasıl aşılabileceğini bu sözleriyle de gösteren güzel kızımızı alkışlıyoruz.

Hadi siz de alkışlayın ve tebrik için yüreğinizle bir dilek gönderin!

Asıl mesele ne biliyor musun! 

Sahte (!) doktorların el üstünde tutulduğu dönemde, başarı öyküsüyle insanlığa derman olan Sare Aydın gibi, yüreği ve beyni pırıl pırıl insanlara tepeden bakan ahmakların hiç de az olmadığını görmek, geleceğe dair umutlarımı köreltmese de, gücüme gidiyor.

Kimi anlar insanlıktan çıkasım, haykırasım geliyor:

'Cehennem boşalmış, şeytanlar aramızda!' diye.

Tam o an "zalimler için yasasın cehennem" dedirten ayet yetişiyor imdadıma:

"Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır."

İnsanın bedeniyle aklının aynı koordinatlarda olmaması tam bir felaket. Zifiri karanlık içinde, ruhu, her yanından örülü bir zindanda gibi mahpus kalmasından farksız.

Ruhu aydınlatacak, kişiliği özgürleştirecek bilgiden korkmayın!

Bu yazının özeti şu;

Engelli adayı olduğunu unutarak, engelli kardeşlerimize acıyan, horlayan, yapamazsın, edemezsin düşüncesindekilere "Siz asıl kafanızdaki engelleri kaldırın." demek herkesin insanlık vazifesidir.

Unutmayın;

Asıl engel cehalettir.

Bilgiden başka ilacı yoktur!

Bu arada, tekerlekli sandalyedeki fotoğrafa bakıp "bu haliyle mi doktorluk yapacak" diyen yaratıklar için dip not düşelim.

Bazı meslekler vardır, ifa ederken yerinden kalkmanız gerekmez.

Tıpkı, katıldığı TUS'ta 15 bin doktor arasından 136'ncı olarak uzmanlığı kazanan Psikiyatrist Sare Aydın kardeşimizinki gibi gibi.

Oturdukları yerden haysiyet cellatlığı yapan klavyeşörler bunu bile akıl edemeyecek kadar zeka geriliğine sahip.

Bence bunlar hemen işin uzmanına, yani Dr. Sera Aydın'a danışmalı. Randevu talep edip, tedavi olmalılar. 

Sera hocanın bir seansı, ilaç gibi gelecektir eminim ahmakların zifiri karanlıkta esir düşmüş ruhuna!

Selametle..

#engelli #engellilergünü #3Aralık #SareAydın #tekerleklidoktor #ramazandemir #balikesir