Dövizle kimler, nasıl, neden oynar?

Baştan söyleyeyim ekonomist değilim. Para politikalarını pek bilmem. Finans sektörünün sırlarına vakıf değilim. İMF nasıl çalışır? Anlamam. Dünya bankası ne yapar? Duyumdan öteye gitmez. Dünyada düz hesap 200 ülke bulunur. Bu ülkelerin nasıl kurulduğunu, nasıl ayakta kaldığını, ekonomilerinin temel dayanakları nelerdir? Herkes kadar bilirim.

Fakat öğrendikçe, inceledikçe ufkum açılır, genel çerçeve vakıf olurum. Geçtiğimiz Pazar günkü yazımızı okuyanlar hatırlayacaklardır. “Ekonomi, algı yönetimi ve seçimler” başlığını taşıyordu. Orada iktidarların ekonomiye yön verme yetenekleri üzerinde bazı gerçeklere değinmeye çalışmıştık.

Şunu baştan ifade edeyim bir ülkede ekonomik çarkın işleyişini devlet sağlar. En büyük alıcı, en büyük tüketici devlettir. Devlet istemedikçe bir ülkenin üretim yeteneğinin kabiliyetini geliştirme imkânı yoktur. Fakat devletlerin bu konulardaki iradeleri kuruluş kodları ile sınırlıdır.

Devletlerin kuruluş hikâyeleri her ne kadar kahramanlık efsanelerine dayansa da bu efsaneler çok özel PR çalışmaları ile anlatılır. Bu konu sadece Türkiye’ye özgü değil.

Bütün devletlerin kuruluş sermayeleri vardır. Aslında o sermayeye sahip olanların güdümünde olur devletler.

Pazar günkü yazımızda döviz ve ekonomideki çalkantılar ile tüketim mallarına gelen zamlardan da bahsetmiştik. Bir ülkenin sanayi ve üretimin ham maddesinin %80’ini ithalatla karşılanıyorsa o ülkedeki tüketim maddelerinin fiyatları dövizin düşüş ve yükselişinden hızlı bir şekilde etkilenecektir. Çok aşırı döviz hareketleri fiyat istikrarını sürekli tetikte tutacağı unutulmamalıdır.

Burada ülkelerin ekonomilerinin her ne kadar sorumlusu siyasal iktidarlar olsa da bu hiçbir zaman sorumluluk algısı kadar irade göstermesini sağlayamaz. Fakat her zaman fatura iktidarlara çıkar.

Burada ülkelerin ekonomik iradeleri bir nevi uluslar arası konsorsiyum dediğimiz sistemlere bağlıdır.

Bugün devletleri birer işletme gibi gördüğümüzde bir taraftan kuruluş sermayesi, bir taraftan işletme sermayesi gerektiği unutulmamalıdır. Sadece bu açıdan baktığınızda bile kuruluş sermayesi ve işletme sermayesi için gerekli finansmanı sağlamak için bile mecburen uluslar arası yapılara mahkûmiyetiniz söz konusudur.

Hele dijital dünyanın bütün acımasızlığını yaşadığımız bugünlerde bir devletin ekonomik, finans ve üretim ağları yolu ile her açıdan gözlem altında olduğu unutulmamalıdır. Birde seçim atmosferine girilmiş ise..

Bugün ülkelerin merkez bankaları bir birine bağlıdır. Bankalar uluslar arası kurallara bağlıdır. Bu konularda bağımsızlıktan bahsedilemez. Dünya ticaretinde trafik kontrol altındadır. Ülkelerin üretim alanları ihtisasına göre bir birinden ayrılmıştır. Ülkelerin dünya pastasından alacakları payların miktarı bellidir. Hiçbir ülke kendisine bırakılan payın fazlasını alamaz. Almaya kalktığında kavga çıkar. Bugün olduğu gibi..

Tüm bunları izleyen uluslar arası yapılar vardır. Bugün büyük çoğunluğunun merkezi ABD’dir. Nereden yaparsanız yapın bankasal işlemleriniz mutlaka ABD üzerinden geçer. Hangi döviz işlemini gerçekleştirirseniz gerçekleştiriniz ABD’deki merkezden onaylanır. Paranıza değeri siz veremezsiniz. ABD’de ki merkezde iki tuşla paranızın değeri ile sizin kontrolünüz olmadan nasıl oynandığını anlayamazsınız bile.

Türkiye’de yaşadığımız döviz kuru hareketliliğinin gerekçeleri ne olarak sıralanırsa sıralansın tek gerçekliği vardır o da FED kontrollü ABD’de deki merkezlerin tek tuşla sisteme verdiği komuttur. Herkesin ekran hareketleri üzerinden dikkat kesilirken aslında faili meçhul elin uygun gördüğü rakamlara hipnoz olur gereği göremezsiniz. Artık Türkiye’den ne istendi ve Türkiye buna karşı çıktıysa! Kedi fare oyununun bile kuralı vardır. Ama bu işin kuralı yoktur.

Bizde yüzüne bakılmayan matematikçiler neden ABD’de el üstünde tutulur? Bir merkezde 40 bin matematikçi ne işe yarar?

Anlatabildim mi bilmiyorum.

Aklıma geldi. ABD’de Başkan Biden Pentagon’a kaç kez gitti? Gitti de ben mi kaçırdım. Gittiğini daha duymadım da..