Hadi itiraf edeyim, yazılarımda yaptığım öngörülerin sonradan gerçekleştiğini görünce “Ben dememiş miydim” demekten hoşlanıyorum.

Yıllardır bu köşede; “Eğitim anlayışımızda bir şeylerin yanlış olduğunu ifade eden yazılar yazdım.

Yeri geldi eğitim sistemimizin sorunları hakkında öğretmenlerimizle konuştum, düşüncelerini paylaştım.

Öğretmenlerimiz;

-Okullaşma oranını artırırım- demişlerdi…

-Okulları yenilerim- demişlerdi…

-Ekonomik şartları iyileştiririm- demişlerdi…

Yine de bana göre çözüm bunlar değildi.

Çünkü maddi kaynakların artırılması ile sorunların çözüleceğini düşünüyorlardı.

Üstelik eğitimin sorunlarını yeni binalara endekslerseniz, öğrencilerin bilinçaltına “başarılı olmak için ‘yeni bir okulda’ okumak gerekir” düşüncesini yerleştirirsiniz.

Köy okullarında okuyan öğrencilerimizi de peşinen başarısız ilan edersiniz.

Hemen her sorunun çözümünde “eğitim şart” diyoruz…

İyi de düşünmeyen, karar veremeyen, sormayan, sorgulamayan eğitimli(!) öğrenciler yetişmesinin sebepleri;

-Sınıfları küçültelim mi? Tamam, küçültelim.

-Müfredatı yeniden yazalım mı? Tamam, yeniden yazalım.

-Bursları artıralım mı? Tamam, artıralım.

Hadi diyelim bunları gerçekleştirdik.

O zaman neden her türlü imkâna sahip büyük üniversitelerimizde okuyan bir öğrenci, bir yarışma programında hem de kendi alanıyla ilgili soruya doğru cevap veremiyordu?

ODTÜ, Boğaziçi mezunları nasıl oluyor da daha ilk soruda eleniyordu?

Öte yandan, köyünde kıt kaynakları ile eğitim gören bir öğrenci, nasıl oluyor da en büyük üniversitelerden birini kazanıyordu?

Demek ki maddi kaynakları artırmak, eğitimin sorunlarını çözmede etkili olmuyor.

Ben eğitimin kalitesinin “kaliteli öğretmenler” sayesinde yükseleceğini düşünüyor, bu düşüncemi de yazılarımda ifade ediyordum.

Şimdi gelelim işin “ben demiştim” kısmına…

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, geçenlerde şöyle bir açıklamada bulundu;

Bugüne kadar eğitim sistemimizin başarısını veya başarısızlığını ve kalitesini hep öğrenci üzerinden ölçtük. Yani çıktıya baktık. Bunca yıldır bu yöntemle eğitim kalitemizi artırdığımızı söyleyemeyiz. Demek ki, farklı bir bakış açısı gerekiyor. Eğitimdeki tüm bileşenleri ölçmek lazım. Yani okul ve öğretmen üzerinden de ölçmemiz lazım. Öğretmenlerimiz ne kadar yeterli, öğretmenlerimiz gelişen bilgiye ne kadar adapte olabiliyor ve bizim de bakanlık olarak fiziki altyapısını, okulların eğitim verme biçimindeki yeterliliği ölçmemiz gerekiyor. Çıktı üzerinden yaptığımız ölçümler bize sorunu tam göstermedi.”

Benim bu köşede yazdığım “eğitimin kalitesinin kaliteli öğretmenler sayesinde yükseleceği” tespitinin en yetkili ağızdan onaylanmasıydı bu sözler…

Başkalarını bilmem ama -Ben demiştim- demeyi seviyorum…