ESKİ ŞİRAZ BAHÇELERİNİN BÜLBÜLÜ

Önce Yahya Kemal'in dizelerini okuyalım:
Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle
Bir vesile olmuş, THY'nin Şiraz'a başlattığı seferlerin birincisinde Hafız'ın başucunda açan kan rengi gülleri görmeye gitmiş, eski Şiraz bahçelerinde dolaşırken de şiirlerinden beyitler okuyup durmuştuk. Bülbüllerin ağaran vakte kadar ağladığını görmedik ama doğu medeniyetinin Hafız gibi bir hazinesi var iken ondan yeterince istifade edilmediğine ağlayıp durduk. Sadece Hafız mı, Mevlânâ, Fuzuli, Yunus, Hayyam, Nizami ve daha nice cevherlerin kıymeti bilinmediği için taş niyetine kenara itilmesine hayıflandık. Batı medeniyetinde bu saydığımız isimler çapında bir şair olduğunda (Dante, Shakespeare, Goethe vb.), onun adına enstitüler kurup ciltler dolusu kitaplar yayımlanır. Bizde ise o dağ gibi adamların hayatları hakkında bilgi bulmak bile zordur. İşte Hafız; fikirlerindeki kudret, vizyonundaki özgünlük ve üslubundaki rintlik dolayısıyla bütün Şark'ın bana göre en lirik üç klasik şairinden biri (diğerleri İmreülkays ile Fuzuli'dir), belki birincisidir. Der ki "Hadîs-i hevl-i kıyamet ki goft vaiz-i şehr / Kinâyetîst ki ez ruzigâr-ı hicrân goft (Ey sevgili! Yine o ünlü vaiz kıyamet korkusu hakkında bir şeyler anlatıp durdu. Sanki söyledikleri senin ayrılığını çektiğim günlerin acısından kinayeydi)." Fuzuli'nin lirizmine göre aynı ifade "Vaiz bize dün dûzahı vasf etti Fuzulî / Ol vasf senin külbe-i ahzanın içindir" şekline dönüşür. Ama maalesef Şark'ın bütün büyük adamları gibi onun hayatı etrafında da büyük sis perdeleri vardır. Öldüğü yıldan (1390) sonra bir dostu onun şiirlerini bir araya getirip divanını tertiplemiş ve hayatı hakkında da birkaç cümlelik önsöz yazmıştır. Zahir ve batın ehli herkesin takdirini kazanan, halktan ve büyüklerden her daim itibar ve hürmet gören, gazelleriyle sultan meclisleri yahut tasavvuf ayinlerinin baş tacı olan, şiirleriyle her katmandan halk kitlesinin beğenisini kazanıp onları etkileyen böyle bir adam hakkında bilinebilenler işte o birkaç satırdan ibarettir. Gerisi efsane ve rivayetler...
Hafız, Kur'an âşıkı bir insandır. Adı Şemseddin Muhammed olduğu halde Hafız mahlasını kullanması bundandır. İran'daki lakabı ya Hoda-yı şi'r (Şiirin efendisi, şiirin tanrısı) veya Lisanu'l-gaybdır (gaybın dili). Bu ikinci adlandırma dolayısıyladır ki İran'ın her köşe başında bir falcı veya talih bezirganı, bir güvercin, papağan veya tavşana talih çektirip müşterisine falını okur. Çekilen talihlerin tamamı Hafız divanından beyitler, rubailer veya gazellerdir. Ve işin garibi fal okutanlar ekseriyetle niyete muvafık bir şiirle karşılaşırlar. Çünkü Hafız divanının ilhamını Kur'an'dan aldığına inanırlar. Eğer elinizde bir hafız divanı var ise aynı niyeti (tefe'ül etmek) siz de okuyabilirsiniz. Bunun için önce Hafız'ın ruhuna bir Fatiha okumanız, sonra "Ey Hafız-ı Şirazî / Bermen nigeh endâzî / Men tâlib-i yek-fâlem / Tâ kâşif-i her râzî (Ey Şirazlı Hafız, sen bana yardım edersin... Senden bir niyettir isteğim, çünkü sen her sırrı bilirsin)" tekerlemesini söylemeniz, ardından da gözünüzü kapatıp Hafız divanından rastgele bir sayfa açmanız gerekir. Açtığınız sayfanın şiirlerini okumaya başlarsınız. Ta ki tuttuğunuz niyete uygun, sizin halinize uygun beyit gelesiye kadar. Eğer inanırsanız, fazla değil, üç-beş beyit sonra, Hafız, içinizdeki niyeti size söyleyecektir...
Hafız divanını atalarımız İstanbul'da ve Bulak'ta birkaç kez bastırmışlar, Kalküta, Bombay, Delhi, Tahran ve Şiraz baskılarını da kullanmışlar. Divan, XVII. yüzyıldan itibaren İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince gibi Batı dillerine tercüme edilip durmuş. Türkçe tercümesi ise Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Şark İslam Klasikleri serisi içinde ancak 1954'te yapılabilmiş. Yazık ki Hafız Divanı, Latin harfleriyle yayımlandıktan sonra bile ona yeterince ilgi göstermemişiz ve yayımdan iki yıl sonra Hasibe Mazıoğlu'nun Fuzuli ile Hafız Arasında Bir Karşılaştırma adlı çalışması haricinde önemli bir eser ortaya çıkmamış. Ta ki geçtiğimiz günlerde Mehmet Kanar'ın iki cilt halinde yayımladığı manzum Hafız Divanı tercümesine kadar (Ayrıntı Yayınları). Bu yayın bize yukarıda başladığımız şiirin devamı gibi geldi:
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.