Önceki gün haber bültenlerinde babaları tarafından katledilen Elif ve Miray’ın cenaze namazı haberini izlerken acılı annenin feryadı kulaklarımda çınlayıp öylece kaldı.

Yaşlı dedesini itekleyerek “Sen de dedeliğini yapmadın!” diye haykırıyordu genç kadın. Bütün yakınlarını, güvenlik güçlerini suçluyor, size yalvardım ama beni dinleyen olmadı diye sinir krizleri geçiriyordu.

Genç kadın bunları söylerken, bu kabilden yüzlerce haber gözlerimin önünden geçiyor. Kendi kendime söyleniyorum: “Artık hiç kimse hiç kimsenin umurunda değil ki, herkes bir başına, herkes kendi sorunlarıyla başbaşa” diye mırıldanıyorum.

Bu yazıyı, gece saat üç civarında kaleme alıyorum zira üzüntümden uykum kaçtığı gibi, yukarıdaki annenin feryadı kulaklarımdan gitmedi. Evlat acısıyla sınanmak, iki minik bedenin baba vahşetiyle toprağa verilmesi katlanılacak acı değil. Allah sabır versin.

Ancak, bu toplum, bu insanlar nasıl bu hale geldi, hala neden tartışıp çözüm üretmiyoruz ben bunun derdindeyim. Biz bu hale nasıl, hangi ara geldik? Özellikle belli bir yaş aralığında toplanan erkeklerin bu denli vahşi cinayetleri hangi ruh haletiyle, ne tür saiklerle işlediklerine dair bir araştırma var mı bilmiyorum ama çok merak ediyorum.

Son birkaç yıldır vahşet haberlerinde, hayatımız boyunca hafızamızda yer bulmayan tuhaf ve korkunç olaylara şahit oluyoruz artık. Hiç kimse demesin ki haberleşme kolaylaştı daha fazla duyuyoruz filan.  Eskiden üçüncü sayfa haberleri vardı ve bütün yurtta olagelen bu kabilden haberleri duyardık mutlaka.

Yine dünkü haberlerden bir vaka… Genç bir çocuk yirmili yaşlarda olacak. Kedilerin bulunduğu bir mekânda sinsice yaklaşıyor, kedinin birisi canını kurtarıyor, öteki sevileceğini zannedip bu caniye sokuluyor. Kediyi gayet soğukkanlı bir şekilde kucağına alıyor, boynunu sıkıca sıkıp boğduktan sonra oradaki masaya bırakıp kaçıyor!

Yani öldürmekten zevk alan bir kuşak geliyor millet!
Pardon gelmiş mi demeliyim galiba?
Acımasız, merhametsiz, sevgisiz, ruhsuz, bencil, ve inançsız!

Diyorum ki bütün tartışmaları bir kenara bırakıp bu toplumsal cinnet haline yedi yirmi dört bir çözüm bulma yarışına girişmeliyiz. Aile vahşetlerinde feci bir şekilde artış var. Genç kuşak evliliğini sürdüremiyor, tartışmayı bile bilmiyorlar, kanlı bitiriyorlar.

İnternetin, sosyal medyanın ise hiç azımsanmayacak zararı olduğu kesin. Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi öldüren bir zehir misali bütün evlere girmiş durumda. İnternet kafelerde oynadıkları sanal oyunlarda adam öldürmeyi öğrenen dünkü kuşak bugün sahiden öldürüyor.

Sosyologlarımız, psikologlarımız bu hususlarda ne yapıyorlar, ne söylüyorlar bilmiyoruz. Televizyonlarımız bu meseleyi ciddi anlamda irdeleyip bir tartışma mecrası yaratmalıdır.

Bizim geleceğimiz ailedir.

Hanımlar, beyler Türk aile yapısı çatırdıyor!

Yeni kuşaklar, evlilik müessesini sağlıklı bir şekilde sürdüremiyorlar. En ufak bir kavgada, tartışmada, çıkmazda darılıp küsüyor ve bitti diyorlar. Büyüklerin de araya girmesiyle soluğu mahkemede alıyorlar. Sonu cinayetle bitecekse mahkemede bitsin lakin bu cinayetlerin sosyolojik ve psikolojik nedenleri bulunmalıdır.  Gençler bozulan ilişkilerini tamir etmede neden başarısızlar?

Mesela dünkü olayda o baba küçücük çocuklarını neden öldürdü ve intihar etti acaba? Neden tamam bittiyse bitti, herkes yoluna diyemedi, bunu aydınlatmak zorundayız. Çünkü buna benzer vakalarda son zamanlarda artış var.

Sürekli erkekleri suçlamak da doğru değil. Onları tahrik eden ana nedenler de mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Ülkemizde özellikle otuz beş yaş altı gençlerin evliliklerini sürdürmede niçin başarısız oldukları neden sonuç ilişkileriyle tartışılmalıdır. 

Sadece evlilikler mi böyle? Sokakta gençlerin en ufak kavgası silahlı ve kanlı bir şiddete dönüşüyor. Silah bulma meselesi de ayrı sorun. Buna mutlaka çözüm bulunmalıdır.

Yani olay çok karmaşık ve çok boyutlu bir sorundur.

Hâsılı kelam mesele sadece kadına şiddet meselesi değildir! Mesele, artık toplumsal şiddet meselesine dönüşmüştür!

[email protected]