EVLİYA Hatemül Esam şöyle demiş;

Gençliğin kıymetini ihtiyarlar, huzurun kıymetini huzursuzlar, sağlığın kıymetini hastalar, hayatın kıymetini ölüler bilir.

Okuduğun sözlere ben,

"zenginliğin kıymetini kalp gözü açık olanlar bilir" cümlesini ekliyorum.

Neden mi?

Hemen paylaşayım.

Fakir olan sitem ediyor;

"Onun var da, benim neden yok" vb. sözlerle.

Kiminin ise bir eli yağda, bir eli balda misali her şeyi var, ama huzuru yok, isyan ediyor!

Fakir de olsan, zengin de olsan

eksik bir şeyler hep var hayata bakışımızda.

Bakın bunu en güzel şu hikaye anlatıyor.

Milyonlarca dolarlık servetiyle kendini yaşadığı şehrin de sahibi sanan, insanlara tepeden bakan baba oğlunu Dursunbey'in en ücradaki bir orman köyüne götürdü.

Bu yolculuğun tek bir amacı vardı.

İnsanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek istiyordu.

Görsün ki benim servetimin kıymetini bilsin, sahip çıksın, üzerine servet eklesin düşüncesindeydi.

Babayla oğul köyün en fakir ailesinin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.

Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu;

İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?

- Evet!

- Ne öğrendin peki?

Oğlu cevap verdi:

- Şunu gördüm babacım;

Bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört.

Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan dereleri.

Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları.

Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.

Oğlu sözünü bitirdiğinde babanın sanki dili tutuldu, söyleyecek tek bir kelime bulamadı.

Ve oğlu ekledi:

-Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!...

O vakit gökten üç elma düşsün;

Gönül zenginliğinin ne olduğunu bilenlerin başına.

Selâmetle.