Sıra ne zaman gelir bilemiyorum.

Rahmetli annem hep;

"Allah sıralı ölüm nasip etsin" derdi.

Pek anlam veremezdim.

Bugün ne demek istediğini daha da iyi anlıyorum.

Son birkaç yıldır, akranlarımız arasında giderek hızlanan bir yol telaşı başladı.

Bugün de Fahri'den haber geldi.

Sabahın ilk saatlerinden beri tarifsiz bir haldeyim.

"Sorma ne haldeyim, sorma kederdeyim" dediği gibi Zeki Müren'in,

sormayın söyleyebilecek halde değilim bende!

Fahri, en son görüşmemizde zorlu ameliyatın verdiği bitkinliğe rağmen iyi görünüyordu.

Benim moral vermem gerekirken, o güler güzüyle yüreğimi kıpır kıpır ediyordu.

yiyim, Elhamdülillah iyiyim.." diyordu Ekrem kardeşimin tuttuğu telefona el sallayarak.

"Yaz Milli, yaz. Kardeşimin sağlığı yerinde diye yaz da eşimiz, dostumuz okusun, görsün. Halimizi bilsin " diye ekliyordu.

İki-üç gündür aklımdaydı.

Arayıp, halini hatırını sorayım istedim.

Ha şimdi.. ha birazdan.. ha akşama.. ha sabaha... ararım derken

Elimiz bir türlü telefonun tuşlarına gitmedi, boş/beleş işlere koşuşturmaktan.

Gerekli gereksiz her işe zaman ayırırken sevdiklerimizi yine ihmal etmeye başladık.

Bugünlerde yine  fazlasıyla daldık ya dünya işlerine

Allah sonumuzu hayreylesin!

Bu sabah

Ebubekir'in;

"Kıymetli babamız Fahri Konuk..." diye başlayan

siyah zemin üzerindeki mesajının tamamını okuyamadım.

O an gözlerime perde inmiş gibiydi.

Yüreğimde acı hissettim, tıpkı Sakıp abimi kaybettiğim andaki gibi..

Sessizliğe büründüm.

Dalıp gittim taa 50 yıl öncesine..

Çocukluk arkadaşımdı Fahri.

Ekrem, Fikret hep birlikte büyüdük.

Gümüşçeşme'nin, Hasan Basri Çantay'ın, Cengiz Topel'in tozlu topraklı sokak aralarında geçti çocukluğumuz, gençliğimiz...

İçine saman doldurulmuş çaput bezden topun peşinde çok koştuk.

Bizler kardeş gibiydik.

Bugün güzel bir insanı, değerli bir kardeşimi daha kaybettim.

Sorma ne haldeyim, sorma kederdeyim!

Sevdiğimiz, hayatı paylaştığımız arkadaşlarımız tek tek uçup gittikçe,

sanki yeryüzü küçülüp küçülüp bir nohut tanesine dönüyor.

Gökyüzü yere iniyor iniyor da,

insanın göğsü çatlayacakmış gibi oluyor,

başını kaldırıp da yukarılara bakmaya takati kalmıyor insanın.

Ölümün karşısında kim direnebilir, kim galip çıkabilir ki?

Annemin "Allah sıra ölüm nasip ettsin" yakarışına gelince.

O da ne yazık ki bizim "elimizde" değil.

Bize;

"Allahım bize dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi cehennemin ateşinden koru, bizi dünyada ve ahirette sevdiklerimizle bir ve beraber eyle..." demek düşüyor sadece.

Bitişi başlangıç olan

ve bizden önce çıktığın yolculuğun kutlu,

vedanla hüznünü bıraktığın dünyada çektiğin çilelerin kefaretin olsun kardeşim.

Hacı Anneye, Hacı Fikret'e, Sakıp Ağaya ve tüm dostlara selamlarımızı ilet. 

Emanetlerinin acısını paylaşıyor, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Allah Rahmet Eylesin.

İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun..

Bir de dip not düşelim:

Ey kırık kalbi olanlar, işleri yolunda gitmeyenler, elleri boynunda kalanlar, kan yutup kızılcık şerbeti içtim diyenler, tünelin ucunu görmeyenler; kimsesiz, çaresiz, boynu bükük kalanlar, unutmayın:

Allah bes, baki heves.

Selam ve Dua ile...