KENT, ORGANİZMA, ÇANAKKALE, ISPARTA, BALIKESİR

Uzun oldu başlık ama…

Konu Balıkesir aslında!

Birkaç hafta sonunu il dışında çeşitli etkinlik ve çalışmalarla geçirdik.

Defalarca gittiğimiz iki ili bir ay içinde tekrar arka arkaya ziyaret ettik.

Çanakkale’yi komşu il olmasından ötürü bir çoğumuz görmüş olabilir, ki görmeyenler için hatırlatalım Assos ve Troya tünelleri sayesinde yol harikulade kısaldı, o korkularak döne döne çıkılan Küçükkuyu sonrası daracık rampalar artık nostalji isteyenler için…

Küçükkuyu’dan tünele gir tünelden çık şak Ayvacık, Ezine…

Ama Isparta öyle değil, çoğumuz görmemiş olabilir…

Vaktiniz varsa mutlaka zaman ayırmanız gereken Akdeniz, İç Anadolu harmanı gizli bir köşe…

Güller diyarı hatırlatalım, Göller yöresinde zaten hatırlatalım, bu yıl iki santim kar almasa da Davraz Kayak Merkezi de orada hatırlatalım…

Keza unutanlar için Isparta demek aynı zamanda İslamköy ve Demirel demek, unutmayalım.

Peki konu nasıl Balıkesir?

Her başka yere gidenin doğal refleksidir yaşadığı kent ile gittiği kentleri kıyaslamak…

Kuşkusuz Çanakkale Merkez’in deniz gibi, Isparta’nın da bir zamanlar Süleyman ve Şevket Demirel kardeşlerin elinin değmesi gibi bir şansı var.

Amma….

İkisi de Balıkesir ile kıyaslanmayacak kadar küçük iller ve merkezler lakin şehircilikte, kentsel manada sollamış geçmişler…

Öncelikle iki ilin ortak noktasını söyleyelim… Şehre girişlerinde mükemmel iki üniversite karşılıyor gelenleri…

Harika yerleşkeler, şehre daha girer girmez “bu ne büyük üniversite” dedirtiyor hem 18 Mart Üniversitesi için hem S.Demirel Üniversitesi için.

Bizim Çağış Kampüsü seçilirken şehirden çok ses çıktı oraya üniversite yapmayın, kente imaj katacak bir yer bulun diye de zamanında (Balıkesir’in huyudur çünkü) kimse duymadı…

Şimdi BAÜ nerde deseniz kentlinin bile çoğu yerini tam bilmez.

Dahası kentin bir ucunda KYK, bambaşka bir ucunda üniversitesi olan yegane ilizdir bizim ölçekteki illerde.

Kent yaşayan bir organizmadır.

Canlıdır, büyür, gelişir, değişir. Eğer şehirleşme sosyal ilerleme ile paralel gider ve büyürse orada kentleşme de arzulandığı gibi yol alır.

İnsan ve şehir birbirinden ayrılmaz, ayrılamaz.

Şehir demek sadece beton ve nüfus demek değildir, aynı zamanda hatasız bir planlama ve ileri görüşlülük gerektirir.

Bizde hep konuşuluyor geçmişin hataları, sıkışık şehir, eskiden böyle çizilmiş imarlar falan…

Eeee..

Bunu söyleyenler son 20-30 yıl için ne diyor?..

Türkiye’nin hangi aklı, hangi şehircilik uzmanı makul ve mazur görebilir şöyle bir tabloyu:

Şehrin göbeğine şimdi BBB olarak faaliyet gösteren bir beton azmanı dikmek, o zamanki STÖ’leri ve vatandaşı duymamak!

Şehrin tarihi sembolleri Saat Kulesi ve Şadırvan yanına devasa bir AVM ve beton kütle!

Şehrin bir ucundaki fabrikanın önüne getirip devasa Şehir Hastanesi yapmak, yetmedi onun da önüne devasa AVM, yetmedi onun da sağına soluna önüne arkasına yüzlerce konut içeren dev siteler yapmak…

Allasen özellikle geceleri ve hafta sonları Esas 10’un çevresine bakın, araç yığınlığına, otopark yoksunluğuna, karmaşaya, sıkışıklığa…

Koca kent tek AVM’de (Avlu’yu açık alan olduğu için saymıyoruz, bahsettiğimiz kapalı AVM’ler)!

Burada bir parantez açmak da şart. AVM’lere ne kadar mantık açısından karşı olsak da artık şehirlinin vazgeçilmez yaşam alanları haline geldiler. Vakit geçirmek, her ihtiyacı karşılamak için vahşi AVM’ler hepimizi esir aldı almasına da o zaman yine kent ihtiyacına bakmak gerekmez mi?..

Küçücük Çanakkale’de 3-4 AVM var… Keza Isparta’da da öyle… Hele sosyal alanlar açısından, kültür sanat ve mekanlar açısından Isparta neredeyse küçük bir Eskişehir olma yolunda ilerliyor… Balıkesir ise 2 AVM’ye sahipti, biri ne hikmetse kapandı, kaldı yüzbinlerce insana tek AVM.

Nereye el atsan elde kalıyor, bir parantez de o tek AVM’ye… 

Türkiye’nin tüm AVM’lerinde giriş çıkışta insanlar çantalarını telefonlarını bırakırlar, eşyalar ayrı, kendileri ayrı Xrayden öyle geçerler, otoparkta güvenlik falan olur; bizde o bile yok, lay lay lom AVM!

Kapayalım parantezi.

Hele caddeler, hele o çok şeritli yollar…

Balıkesir’in merkezi sıkışıklığını bir kenara koyun; yeni mahallelerde Bahçelievler’in gelişen, hoşa giden yeni bölümlerinde, Paşaalanında ne kadar nefes alabiliyorsunuz; ana arterleriniz nasıl ihtiyacı karşılayacak, daracık caddelerin dibine blok blok site dikmek nasıl bir kent yaklaşımı?..

Isparta’nın caddelerine bakın; orta refüjlere, o çam ağaçlarının yarattığı muhteşem yeşil görsele…

Kent “benim” diye kendini iddiayla ortaya koyuyor…

Bizim ana arterlerden hangisine bakarsanız bakın hangi caddenin orta refüjü yeşil?..

Cılız cılız ağaçlarla kaç nesil sonra?...

Şehircilik geleceği öngörmek ve kenti planlamak, nefes aldırmak, yaşarken büyütmek demektir.

Nefessiz kalarak çarpık ve sığ yaklaşımlarla hareket ederseniz bugün belki yapılanlar makyaj gibi hoşunuza gider ama zamanla nasıl bir ruhsuz beton yığınına döndüğünüzü elbet sonra anlarsınız.

Çok basit doğrularla çok güzel bir kent yaratılabilir.

Çok basit dokunuşlarla çok güzel bir şehir hayatı olabilir.

Ama gelin görün, onlarca yılın kangreni Çay Deresi’ne daha yeni el atılabildi.

Rahmetli Sabri Uğur zamanında gündeme gelen Akıncılar Projesi hayal oldu gitti.

Daha haddehaneler kaldırılamadı.

Proje olarak yıllar önce şehre sunulan Hükümet Konağı önüne yeni park köprüsü veya viyadüğünden hadi fiziki koşullar uygun değil diye vazgeçildi de gar önü Cumhuriyet Meydanı için planlanan dalçıktan haber var mı?

Dalçık ve köprü deyince bir de aklımıza muhteşem körfez yolu geldi, son paranteze de onu ekleyelim… 

Yaz geliyor ne de olsa…. Edremit, Akçay, Güre, Altınoluk ızdırabına da hazırlanın tekrar!