Temmuz ayındayız…

Hava sıcak olacak di mi?..

Hemen başlıyor haber bültenlerinde, internet sitelerinde, “aşırı sıcaklar ne kadar sürecek” yorumları.

Ne bekliyoruz ki Temmuz’da?

Biraz yağış oluyor…

Meteoroloji zaman zaman  aşırı yağış uyarısı veriyor.

Havadan değil, abuk sabuk yapılaşmadan sel olup gidiyor yağmur; can alıyor, zarar veriyor.

3’lük, 4’lük deprem oluyor, ülke zaten hem Ege’ye doğru kayıyor, hem Afrika sıkıştırıyor, sanki burası deprem diyarı değil de öylesine bir afallıyoruz.

Son olan depremlerle İstanbul depreminin öne gelebilme ihtimalinin arttığına vurgu yapıyor uzmanlar..

İstanbul’da toplanma alanı diye bir şey –neredeyse- kalmadı; kurbanlık kuzu gibi depremi bekleyen şaşkınlar topluluğuna dönüşmüş gibiyiz.

İki gün sokağa çıkma yasağı geliyor pandeminin yayılmasına fren yapmak için.

Dünyanın sonu gelmiş gibi, sanki uzaylılar istila edecekmiş gibi , kısıt öncesi ve sonrası alışveriş yapma delirmişliği ile çılgınlık haline bürünüyoruz

Bilim insanlarının dilinde tüy bitti, maske- sosyal mesafe- tedbir diye…

Seyahat yasağı kalktı, yaz geldi haliyle.

Tüm sahil bölgelerinde ne maske kaldı ne sosyal mesafe.

Geçtiğimiz hafta sonu Kuzey Ege beldelerinden tutun, Akdeniz’in en uç noktasına kadar tüm sahil bandı, Karadeniz de dahil, bayram tatillerini aratmayan bir insan seline tanık oldu.

Bu ahval ve şerait içinde…

Okulların açılışı şimdiden ilan edildi ya 31 Ağustos diye.

Birincisi, telafi eğitimi için bu tarih erkene alındı ya; 31 Ağustos  ülkenin alev alev yandığı sıcak günlerdir.

Ağustos bitiyor diye şak diye sonbahar gelmiyor, sıcaklıklar düşmüyor.

O sıcakta okulların açılması, ders yapılmasını, çocukların ilgilerini verebilmesini  imkansız kılar.

Bayıla bayıla, pişe pişe ders mi olur?..

Yok eğer her sınıfa soğutma sistemi kurulduysa bilemeyiz tabi.

İkincisi, pandeminin seyri bize göre ve hele bu yaz kalabalığında bilim insanlarının beklediği seviyeye daha uzun süre düşeceğe benzemiyor.

Oysa “başardık” diyebilmek için vaka sayısının 50-100 aralığında olması gerek  ki milyonlarca insanın okulla ilgili endişesi bitsin.

Vaka sayısı bu haldeyken hadi bir nebze olsun üniversite ve lise öğrencileri kendilerini koruyabilir diyelim; ilköğretim yani kreşten başlayalım, sekizinci sınıfa kadar olan o çok hareketli çocuklar için okul “yüksek risk” demek olmayacak mı?

Haliyle şimdiden şart mı böylesine kesin tarihlerle konuşmak?..

Hele bir köpük banyolarını, halayları, asker uğurlamaları da bitirelim!

Basit, garip, film gibi olaylar yaşıyoruz her gün.

Bu sırada ülkenin barolarını bölmekle meşgulüz.

Barolarla, hukuk sistemi ile, avukatlık ile, yargıyla ilgili bir cümlelik bilgisi olmayan dahi konuşuyor barolar hakkında.

Avukatlara biber gazı sıkıldığını da gördük.

Hak aramanın, demokratik eylemin adı “biber gazı” ile özdeşleşti.

İşte tüm bu Covid 19 soslu manzara içinde dahi akılları durduracak kadar tuhaflıklara imza atabiliyoruz ya…

Neyiz biz?

Vatandaşından idarecisine hepimiz ayrı komik miyiz?

Neyiz?