Korona virüs salgının da üçüncü ayı doldurmak üzereyiz. Ülkemizde de salgının ivmesi gerileme yönünde. Salgının sonuna doğru geliyoruz. Ramazan Bayramı’nı koronanın gölgesinde dijital dünyanın aracılığı ile kutlayacağız.

Fakat korona virüs salgınının nasıl geliştiği, nasıl yayıldığı, bu salgının hazırlık aşamaları, çıkış nedenleri, aşısının olup olmadığı, varsa bugüne kadar kullananların olup olmadığı, salgınla hedeflenenlerin gerçekleşip gerçekleşmediği veya hangi oranda hedefine ulaştığı, sonrası hedeflerin neler olduğu gibi daha pek çok sorunun cevapları bizler için belirsizliğini koruyor.

Bu soruların cevaplarını hem dünya da hem de Türkiye’de kim vermesi gerekiyor. Hemen herkesin aklına Sağlık Bakanlığı gelir. Sağlık Bakanlığının görevi bellidir. Sağlık Bakanlığı’nın görevi kuşkusuz önleyici tedbirler, vakaların tedavisi, yayılmasının önlenmesi ve benzeri konularla sınırlıdır.

Bu alanda Sağlık Bakanlığı’nın üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptığı konusunda kuşku yok. Özellikle sağlık çalışanları; doktorlar, hemşireler, sağlık teknisyenleri, hasta bakıcılar dâhil tüm sağlık camiasını kutlamak gerekir. Onlar bu konuda destansı bir başarı elde ettiler.

Fakat yukarıda dile getirdiğimiz soruların cevaplarının neredeyse tamamının cevaplarını farklı yapıların vermesi gerekecek. Hakikaten toplum olarak salgının tedavisine odaklanırken ve bu alandaki gelişmeleri takip ederken bu salgının farklı yönlerini kaçırıyoruz. Takip etmesi gerekenler ne kadar görevlerini yerine getirdiğini bilmiyoruz. Tabii öncelikle Sağlık Bakanlığı dışında hangi kurumların ne yapması gerektiği sorularına cevap bulmak önemli.

Korona salgınının dünya genelinde bir saldırı olduğu konusunda benim kanaatim belli. Saldırı olduğuna göre görev sadece Sağlık Bakanlığı’nın olmadığı da ortada. Bu nedenle güvenlik birimlerinin görev alanına giren ciddi bir tarafı var işin. İstihbarat, askeri, emniyet birimlerinden bahsediyorum. Bu birimlerin tamamının görevleri ve teşkilat yapıları arasında sağlık alanını yakından ilgilendiren görevler de vardır. Biyolojik silahlar ve bu silahlara karşı alınması gereken önlemler gibi mesela. Bu birimlerin dünya genelinde bilgi alış-verişleri yaptıkları da muhakkak.

İşte bu noktada ülkemizde ve dünyada korona salgını öncesi hem istihbarat, hem askeri, hem emniyet birimleri arasında gelişmeler ne kadar değerlendirildi? Ne kadar bilgi sahibi idiler? Bilgi sahibi değillerse bu bir zaaf değil mi? Bilgi sahibi olundu ise hangi ciddiyetle ele alındı? İlgili birimler arasında koordinasyon sağlandı mı? Ülkeler arasındaki işbirliği çerçevesinde toplantılar yapıldı mı? Bu toplantılar ülkemizde de gerçekleşti mi? Bu toplantılar çerçevesinde hangi tedbirler alındı? Tedbirler hangi düzeyde alındı. Alınan tedbirlerin içinde üst düzeylerin aşılanması var mı? Bu aşılanmada işbirliği hangi ülkelerle yapıldı?

Tüm bu soruları sormamızın nedeni salgının birinci derecede sorumlusu görünen Dünya Sağlık Örgütü’nün ısrarla korona virüsünün ikinci üçüncü aşamasından bahsetmesidir. Başta salgının yavaşlaması ve gelecek aylarda tamamen sona ermesi durumuna karşı tedbirlerin standartlaştırılmasıdır. Salgın sonrası özellikle seyahat serbestîsi çerçevesinde kontrol adı altında merkezi bir sistem getirilmesidir.

Kısacası salgının sağlığa bakan tarafında mücadele başarıya ulaşmaktadır. Fakat salgının ülkelerin, devletlerin başının üzerinde ‘Demokles’in kılıcı’ gibi ne kadar daha sallanıp duracağının kararını istihbarat teşkilatları, askeri ve emniyet yapılarının ilgili birimlerinin önleyici çalışmaları belirleyecektir. Bu arada bu kılıcın hangi ülke olursa olsun toplumsal düzeni sağlamada kullanılmak istenecektir. Bu duruma da müsaade edilmemelidir.

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun