DEDEMİ bana hatırlatacak ne tek bir fotoğraf karesi var, ne de ondan bizlere kalan tek bir çarığı. 
Havva ninem anlatırdı sadece Raşit dedemi. 
Bazen hüzünlenir, bazen de gururlanırdı bizlere anlatırken. 
Evlendikten çok kısa bir süre sonra cepheye çağırmışlar dedeciğimi.. 
Gidiş o gidiş...
Dedemin adını taşıyan rahmetli babam dünyaya geldiğinde, bağrına basıp buram buram koklayamadığı gibi doğduğudan bile haberdar edilememiş dedeciğim.. 
Benim dedem 253 bin kınalı kuzudan biriydi sadece..
Yüzünü göremediğim, boyunu posunu bilemediğim, elini öpemediğim dedemin nasıl biri olduğunu hâyâl ettiğimde “meçhul asker” anıtı gelir gözlerimin önüne; “işte benim dedem, işte benim kahramanım bu” derim.

***
18 Mart tarihi bir günün yıldönümü olduğu kadar, bağımsızlığımızı savunmak ve yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşın ne kadar kutsal olduğununda güzel örneğini oluşturması yönüyle asla unutmaması gereken bir tarihtir.
Türkiye, Anadolu’yu işgalden kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’i burada tanıdı ve dünyanın takdir ettiği lidere sahip oldu.
Bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.
Çanakkale Zaferi, vatan topraklarını ve bağımsızlığımızı korumak için şahlanan milletin, bağımsızlık ve egemenlik aşkının destanıdır. 
Bu destanı yazan binlerce şehidimiz, "Çanakkale Geçilmez" gerçeğini ve kendisine vurulmak istenen esaret zincirini parçalayıp atacağını tüm dünyaya göstermiştir. 
Çanakkale Zaferi'yle, millet olma bilincinin tohumları atılmış, milletimizin üstün vatan sevgisi ve kahramanlığı sembolleşmiştir.
Her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu vatan, hiç bir milletin esareti altına girmemiş ve girmeyecektir. Lazıyla, Kürdüyle, Çerkeziyle, Zazasıyla, Manavıyla, Alevisiyle Türk milleti var oldukça bu eşsiz vatan, sonsuza dek bizim olacaktır.
***
Şanlı tarihimize şöyle bir baktığımızda, Türk milleti var olduğundan beri vatansız ve bayraksız yaşamadığını görüyoruz.
Vatan sevgisi ve hürriyet aşkı,  milletimizin karakterini oluşturuyor. 
Bu millet, bu değerler uğruna, bir tarih boyunca savaşmış. 
En önemlisi de yenilmez gücünü ve eşsiz imanını bütün dünyaya 1915'te en sert  biçimde, Çanakkale'de gösterdi.
Her alanda gelişmiş ve ilerlemiş Avrupa'yı, imkansız ve çaresiz haldeyken bile işte, bu topraklarda perişan etti.
Dünyanın çeşitli yerlerinden gayesizce ve bilinçsizce savaşmaya gelen binlerce insana, insanlığı ve mertliği burada gösterdi.

Kınalı kuzular koskaca Avrupa'yı yenilmez iman gücüyle bir anda yok etti.  
Şanlı tarihimize Çanakkale Savaşlarını da kattı.
Kuvvetli bir iman ile, aşılamayacak hiç bir engel yok. İşte bunun örneğidir Çanakkale.. 
Milli duygularımızı bir kez daha uyandıran bu savaşta yazdığımız destanın; benim gibi dedelerinin yüzünü bile görmeyen alevisi, kürdü, çerkeziyle kavgası da sevdası da Türkiye olan herkese rehber olmasını dilerken, aşağıdaki satırları dikkatle okumanızı rica ediyorum.
**
Bu milletin tarihinde bir "Çanakkale Zaferi" vardır.
Bu zaferde, Vatan şairi Mehmet Akif'in "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker" dediği Mehmetçik vardır, kahramanlar vardır, kınalı kuzular vardır, bunlardan biri Mustafa Kemaldir.
Çanakkale Zaferi'nin en önemli muharebelerinden biri olan Anafartalar Savaşı'nı Mustafa Kemal, el yazısıyla, günü gününe, bir okul defterine, sıcağı sıcağına yazmıştır.
***
Mesela Conkbayırı...
Mustafa Kemal, düşman askerlerinin denizden karaya çıkarma yaptıklarını öğrenir, durumu bizzat görmek için, binek hayvanlarını dahi bırakarak, yanındaki birkaç subayla Conkbayırı'na varır, gördüklerini defterine şöyle yazar:
"Bir müfreze efradının koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm, önlerine çıktım:
- Niçin kaçıyorsunuz?
- Düşman geliyor!
- Nerede?
- İşte orada!"
216 rakımlı tepeyi gösterirler, düşman Mustafa Kemal Paşa'nın istirahat etsinler diye geride bıraktığı askerlerinden, ona daha yakındır.
Kumandan bir anda karar verir:
“Düşmandan kaçılmaz!”
“Cephanemiz kalmadı!”
“Cephanemiz yoksa süngünüz var!”
Ve komutunu verir:
“Askerrr, süngü tak, yere yat!”
Askerler emre uyunca, düşman askerleri de durup yere yatarlar.
Mustafa Kemal Paşa defterine olayı yazar ve şöyle der:
“Kazandığımız an, bu andır!”
***
Anafartalar'da düşman taarruzu, yani hücum başlayacaktır.
Mustafa Kemal bu taarruza “Herkesin başarmak ya da ölmek azmiyle başladığını” anlatır:
“Ben kumandanlara verdiğim sözlü emirlerde şöyle demişimdir:
- Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”
***
Durum tehlikelidir, düşman karaya çıkmış ilerlemektedir, ordu kumandanı Alman Liman Von Sanders, Kurmay Başkanı Kâzım Paşa aracılığıyla telefonda, Mustafa Kemal Paşa ile konuşmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, bütün birliklerin kumandasının kendisine verilmesini ister.
Alman General şaşırır; belki de küçümser:
"Çok değil mi?"
Mustafa Kemal’in cevabı, bir top güllesi kadar ağırdır:
"Az bile!"
***
Tarruzun başlamasına az kalmıştır, bakın Mustafa Kemal Paşa kimleri ve neyi düşünmektedir? Ordu karargâhından telefonla ne istemektedir?
“Conkbayırı'nda kendilerinden büyük faaliyet talep edeceğim iki piyade alayı için, orada bulunan birlikler vasıtasıyla hiç olmazsa sıcak bir çorba hazırlatmaya imkân bulmanız çok muvaffak olur.”
Kumandan odur ki, biraz sonra ölüme göndereceği askerlerinin kursağına girecek bir tas çorbayı düşünendir.
***
Taarruz başlar, birliklerden haberler gelir, fakat bu haberler durumu tam olarak anlatmaz. Mustafa Kemal, bütün tümen kumandanlarına şu emri gönderir:
“Ben şu haberi bekliyorum, düşman mahvedilmiş, askerlerimiz düşman siperlerine girmiştir. Bundan başka hiçbir haber önemli değildir.”
İşte böyle yazıldı o büyük destan.
***
Kesip sakladığım yukarıdaki satırları her okuduğumda dedem akılma gelir, gözlerim buğulanır, yüreğim sızlar.. 
Bu sızı bir ağıt değil, gurur vesilesidir benim için. 
Neden mi? 
Çünkü;
Türk Milleti'nin;
Yurdu yurt ki,
Uğrunda ölen oldu.
Toprağı toprak ki,
Kan ile yoğruldu.
İnsanı insan ki,
Savaştı, didindi, yoruldu.
Sığındığı, gücünü aldığı tek güç imanıydı, Allah'a olan inancıydı..
İşte bu inançlı toplum, kadın erkek, yaşlı genç demeden cephede savaşıp destan yazdı.
Bizlere, üzerinde yaşadığımız bu güzel toprakları armağan edip gittiler. 
Cenab-ı Hak hepsinden razı olsun.
***
Bugün, her 18 Mart'ta olduğu gibi hüzünlü olmama rağmen çok gururluyum, onurluyum.
Çünkü ben, 'Meçhul Asker'in torunuyum..
Havranlı Seyit Onbaşı'nın hemşerisiyim..
İyi ki sizler vardınız dedem..
Evlatlarınız, torunlarınız olarak bizler, kanıyla, canıyla bu toprakları vatan kılan, bu mukaddes toprakları bize emanet eden sizleri daima minnet ve şükranla anacağız. 
Aziz emanetinizi ebediyen koruyacak, bu emaneti çok daha yükseklere taşımak için var gücümüzle mücadele etmeyi sürdüreceğiz..
Mirasınız namusumuzdur...