Çevremizde kızılca kıyametler kopuyor. Dünyada çok ciddi yeni denklemler kuruluyor. Denklemlerin içinde olduğumuz kaçınılmaz. Fakat Türkiye ise 2023’te veya evvelinde yapılacak seçimlere kilitlendiğinden gündemin yoğunluğunu siyaset oluşturuyor.

Oysa Türkiye’de siyasette kilitlenmiş durumda. Siyasetin geleceği konusunda çıkış arayışında önemli bir hareketlenme var. Ama gördüğüm kadarı ile arayışların yönü ve yönteminde problemler var. Bir an önce siyasetteki tıkanlığın nedenleri iyi okunmalı ve buna göre çıkış yolları aranmalıdır. Yoksa farklı mahfil ve farklı mecralarda yapılan hesaplar hiçbir şekilde tutmayacaktır.

Çok açık konuşmakta yarar var. Siyasetin kilitlenmesinin nedenlerini okuması gerekenler çözümü konusunda havanda su dövmeye devam ederler. İster adaletin “‘Kılıç’ının” gölgesinde isterse uluslar arası strateji düzeyinde alınacak destekler kilitlenen siyasetin önünü açamaz.

Son üç yazıdır vurgulamaya çalışıyorum. Kulislerden yansıyan bilgilere ışığında takip ettiğim kadarı ile üzerinde çalışılan hiçbir çalışma Türkiye’nin geleceğine faydası olamaz. Çünkü gidilen yol yanlış. Bu uğraşlar sadece kişilere dönemlik makam oluşturmaktan ve zaman kaybından başka bir işe yaramaz.

Türkiye’nin temel sorunu milli irade sorunudur. Millet iradesinin kamuya yansıma sorunudur.

Bunun yolu da bellidir. Bugün AK Parti iktidarının temel sorunu da buradan kaynaklanır. Milli irade konusunda yaşanan problemin en önemli göstergesi Meclis’in itibar ve işleyişi konusundaki algıdır. Milletvekillerine karşı oluşan algıdır. Bununda en önemli göstergesi milletin seçip gönderdiği milletvekillerinin işlevsizliğidir.

Meclis’in açılışının 100. Yılı dolayısıyla 24 Nisan 2020 tarihinde bir kısmını yayınladığım araştırmada vatandaşın gözünde milletvekillerinin itibarı %15’i geçmemektedir. Bu oran ortalamadır. Muhalefete oy veren seçmeninin gözünde bu oran %10’ların altına düşmektedir.

Bugün eğer Cumhurbaşkanı’nın kullandığı yetkiler diktatörlük ithamı ile karşı karşıya ise bunun ana nedenlerinden biri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin gerektirdiği düzenlemeler yapılmadığı için Meclis’in işletilememesinden kaynaklanmaktadır.

Bunun öncelikli sorumluluğu Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı’dır. En az onlar kadar da muhalefetindir. Türkiye’de Meclis’in yasama gücü Başkanın yürütme gücü seviyesinde işlemezse Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni işletmeniz imkânsızdır. Aradan geçen 4,5 yıllık zaman diliminde Meclis’in Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin şartlarına göre yeniden yapılandırılmaması yaşanan siyasi kaosun en önemli nedenidir.

Burada Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı kadar suçlu muhalefettir. Bir iktidarı muhalefetin zorlamaları çalıştırır. Muhalefet her ne kadar Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den bahsetse de Meclis ve Meclis İradesi’nin milleti temsil etmesini bugüne karda hiç zorlamadı.

Meclis’in itibarının olmadığı yerde Millet İradesinden bahsedilemez. Meclis’in iradesini kullanamadığı yerde de milletin menfaatine sonuçlar çıkması beklenemz.

Gelecek seçimlerin kilidini Meclis’in iradesini ve dolayısıyla Milletin İradesi’nin güçlenmesi adına ortaya konulacak projeler ve vaatler açacaktır. Milletin iradesinin işlemeyeceği Meclis’te değil 600 On Bin milletvekili de bulunsa hiçbir sorunu çözmez. Önce Meclis’in ve milletvekillerinin itibarı…

Kalın sağlıcakla..