MİLLET ‘MİLLET CAMİİ’NDE SABAH NAMAZINDA HABERİNİZ OLSUN
TRT Diyanet’in Spikerlerinden kadim dostum Sinan Boztaş’la Perşembe günü face de sohbet ederken, Cuma sabahı Millet Camii’nde olacağını söyledi. Benimde gelmemi de istedi. Bu çağrıyı fırsat bildim tabii.
Daha önce bir kez gitmiştim. AK Parti Kongresi günü ikindi namazı idi.  Bigadiç’ten ilçe yönetiminden dostlarla beraber. Birazda merak ediyordum.  Cumanın dışında ne kadar insan oluyor diye. Çünkü son zamanlar da Türkiye’nin dört yanında çok güzel ve ihtişamlı camiler yapılıyor. Ama bu aynı zamanda cemaatsiz camiler tartışmasını da beraberinde getirmişti. 
Ankara’da herkes bilir ki, Çankaya Köşkünün bulunduğu bölge camisizdir.1980’ler ve 1990’lar Çankaya’ya camii tartışmaları ile geçti. Yaptırmadılar da.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin içinde ki bu cami o nedenle önemli. Adını da ‘Beştepe Millet Camii’ koydular.  Fakat Külliye yerleşim yerlerine biraz uzak.
Bu caminin de Cumalar dışında  ‘Cemaatsiz’ kalıp kalmayacağı merakımı artırdı. Bu nedenle Dostun çağrısına uyarak Sabah ezanından önce Millet Camii’nin yolunu tuttum. Yolum biraz uzundu. 20 km kadar.  Gölbaşı Toki’den geliyordum.
Sabah ezanları sırasında Türkeş’in mezarının bulunduğu kavşağa geldim. Dönerken iki gencin hızlı adımlarla kaldırımdan yürüdüklerini fark ettim. Belli ki bir yere yetişme telaşları vardı.  Mesafe 1,5-2 km uzaklıkta olsa da Millet Camisine gidiyor olabileceklerini tahmin ettim. Başka hedef yok çünkü. Durdum. Seslendim. Tahminimde yanılmamışım. Arabaya davet ettim. Tanıştık. İkisi de Gazi Üniversitesinde öğrenci. Sohbete başladık. Kur’an okuyan hocaların seslerine hayran olduklarını söylediler. Ara ara geliyorlarmış.
Cami ilk Devlet Mezarlığı ormanının üstünden ışıklandırmasından dolayı muhteşem görünüyor Gençlerden izin istedim. Bir iki görüntü aldım. Sonra daha epey bir mesafe varken yol kenarlarında arabaların park edildiğini fark ettik. Anladık ki, sabah namazına gelenlerin araçları oraya kadar taşıyor. Riske atmamak için arabamızı bizde en sona bıraktık. Aradaki mesafeyi o iki gençle birlikte yürüdüm.
Bizim gençlerin birinin adı Muhammet Peçe Rizeli, diğeri Enes Sarınca Kırıkkaleli. Birlikte camiyi kadraja alacak şekilde selfi çekildik. İçeriye girdiğimizde fark ettik ki tıklım tıklım dolmuş.  Ankara’nın soğuğunda yerleşim yerlerine uzakta bir cami ve içerisi tıklım tıklım. Hem şaşırdım hem de sevindim.
İçimden millet ‘Millet Camii’nde diye geçirdim.  Oturduğumuzda Hoca Yasin-i Şerifin son iki sayfasını okuyordu. Gençlerle birlikte dinledik. Cemaatle namazlarımızı kıldık. Sonra gençler final haftasına girdiklerini ve çalışmaları gerektiğini ifade ederek müsaade istediler. Bu arada fotoğrafları ve selfilerin bir kısmını da onlar çekti
Anlayacağınız,  Cuma günleri dışında cemaat olmaz denilen camilerden biri olan Millet Camisini sabah namazında dolu bulduk. Sadece erkekler yoktu. Kadın mahfileri de doluydu. En çokta imrendiğim, bir çok insanın sıcak yataklarında uyuduğu bir vakitte cami içinde hatırı sayılır gençlerin yanında 3-4 yaşından 13-14 yaşına kadar çocukların olmasıydı.  Aynen kuş sesleri gibi cıvıl cıvıl ötüşleri caminin içini dolduruyordu.  Ankara’nın her yerinden gelmişlerdi.  Dışarıda Ankara dışından plakalarda gözüme çarptı.
İçeride hemşerilerim Sinan Boztaş ve Halit Filiz’le de buluştuk.  Sonrasında Balgat’ta da çorbacı güzeldi.

***

EKREM HOCANIN ARDINDAN
 
ARDINDAN
Herkes onun siyasetçi yanını bilir. Aslında en zayıf yanı siyasetçi tarafıydı. Belki siyasette hiç girmeseydi yenilikçi, icatçı ve icraatçı yönleri ile katkısı Türkiye’ye daha büyük olurdu. Değeri bu yönleriyle pek az bilindi.
Bir araya geldiğimiz de hiçbir zaman ana konumuz siyaset olmazdı. Bu sadece benimle değil bütün gazetecilerle ve dostları ile böyleydi.  Konuları siyaset dışı çalışmalara çekmeyi başarırdı hep.
 Yaşı 76’yı bulmuştu ama yeni icatlarını buluşlarını hayata geçirmekten uzak kalmadı. Zaten,  çok zahmetli olan zeytin toplama işini kolaylaştırmak için geliştirdiği makineyi tanıtma sırasındaki bir kaza vefatına sebep oldu. Bu isim Prof Dr. Ekrem Pakdemirli’dir. Bir dönem Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörlüğü görevinde bulunan Prof Dr. Mehmet Pakdemirli’nin babası aynı zamanda. Özal’ın ve Anavatan Partisi Hükümetlerinin ekonomi kurmayı, Ulaştırma Bakanı, Maliye Bakanı, Başbakan Yardımcısı.
Rahmetli Pakdemirli ile ilgili benim notlarımdan arda kalanları sıralayacak olursam siyasetçi kimliğinin ötesinde ülkeye kattıkları daha iyi anlaşılacaktır. Mesela THY’nin sivil pilot yetiştirme projesi ona aittir. Askeri hava alanlarının sivil kullanıma açılmasını O sağlamıştır. Aynı zamanda çok iyi amatör pilottur. Aslında yıllar sonra ilk iki kişilik yerli uçağı O yapmış ve kullanmıştır. Bir ara bu uçağı 9 bin dolara mal ettiğini söylemişti. Ayrıca Türkkuşu’na hediye ettiğini aktardı. Yanılmıyorsam şu an Samsun’da. Özel uçak kullanmanın çok pahalı olacağını zannederiz hep. İşte bu konuda bir sohbetimizde “Ben iki kişilik uçağımla Ankara’dan İzmir’e bir özel arabanın yakıtından az bir maliyetle gidip geliyorum” demişti.
Çevrenizde belediyeler bir anda her yeri halı serer gibi çimenlerle yeşillendiriyorlar ya. İşte o çimenlerin yetiştirilmesi konusunda ilk adımı yıllar önce o atmıştı.  Ankara OSTİM’de kurduğu tesislerde yetiştiriyordu.  İcat ve icraatları sıralamakla bitiremeyiz.
Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli ölümüne kadar, sadece bürokrat ve siyasetçi olarak değil, vizyonu ve öngörüleriyle de dikkat çeken bir isim oldu. Makamı cennet olsun