Türkiye’de yaşarken…

“Keşke Yunan galip gelseydi” demişti.

“10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin” demişti.

“Heykellerinin köpek leşi gibi yerlerde sürüklendiğini göreceksiniz” demişti.

“Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan yapmazdı” demişti.

Sadece Atatürk değildi düşmanı…

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’a da “serserinin teki” demişti.

“Mustafa Kemal’le zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” demişti.

Öldü birkaç gün önce.

“Tarihçi” dedi birileri ona.

Tarihçi, tarihi objektif olarak ortaya koyar; kin kusmaz, nefret sergilemez, kendi iç dünyasını ve düşüncelerini tarihi çarpıtmakta kullanmaz, tespit yapar ama…

Öldükten sonra kendisini seven basın “büyük tarihçi” dedi kendisine…
“Bir Osmanlı” gitti dediler.

Malum “uç” gazetelerde ilk sayfadaydı ölümü… Aynı kafada olduklarından ama Atatürk’e saydıramadıklarından fesliyi ön plana çıkararak güya onlar da Atatürk’e saldırmış oldu!

Müslümanlıkta ölenin arkasından konuşulmaz.

Yaşasaydı da konuşulacak bir zat değildi ve tarihçi olarak hangi seviyede olduğu da tarih literatüründe belliydi.

Öldü.

İstanbul’daki hukuk dışı, akıl patlatan, sigorta attıran, açıklanması imkansız, “bir zarf var, zarfın içinde dört pusula, birini saymadım” saçmalamasının hengamesinde onun arkasından konuşmak anlamsız.

Hayattayken kaale alınmayan birine öldükten sonra seslenmek gereksiz.

Lakin…

Hayattakilere bakmak gerek bugün.

Tabutunu bayrağa sarmışlar ya…

Tam da oraya takıldık işte.

Kendisi Osmanlı sevdalısı, gazetelerin haber başlıklarında “bir Osmanlı gitti” yazıyor…

Türk Bayrağı ne alaka?..

Türk Bayrağına sarmak, Türkiye Cumhuriyeti’ne sarmak demektir onu…

Türk Bayrağına layık mıydı peki?..

Türkiye Cumhuriyeti’ne, İstiklal Marşı’na, Türk’e, Atatürk’e kin kusan birinin tabutuna Türk Bayrağı örtmek…

Hangi aklın eseri?..

Ki eminiz kendisine sorsanız “beni Türk bayrağına sarmayın” derdi.

Mustafa Kemal’le muhabeti olanların cenazesine gelmemesini istemişti.

Farkında değil ki, Mustafa Kemal’le muhabbeti olanın onun cenazesinde işi ne!?..

Zaten gelmez ki Mustafa Kemal’i seven.

Ne işi olacak?..

Ama cenaze törenine baktığımızda “Mustafa Kemal’le muhabbeti olmayanları da gördük” vesileyle…

Zır cahil, güdümlü, doldurulmuşlar kalabalığını bir kenara koyuyoruz ama resmi sıfatıyla sayılanlar var ya…

Yanarız da o makam sahiplerinin makamlarına yanarız…

Bakanları, siyasileri, özel kuruluş, vakıf, temsilcilerini, milletvekillerini de es geçiyoruz.

Umrumuzda değil.

Ama…

Siyasi kimlikleri ayırarak altını çizmek istediğimiz iki unvan üç isim var…

Biri TBMM’nin şimdiki başkanı.

Diğeri TBMM’nin önceki başkanı…

Ve YÖK Başkanı.

TBMM’nin kurucusuna her fırsatta dil uzatan, ömrünü “tarihçilikten” çok “Mustafa Kemal’e hakaret” ile tüketmiş olan bir meczubun cenaze törenine…

Ülkenin Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı nasıl katılabilir?

Meclis Başkanlığı yapmış biri nasıl katılabilir?..

Şu an Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanlığını yapan bir kişi nasıl katılabilir?…

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.

Toprak, eğer uğurunda ölen varsa vatandır.

Mustafa Kemal ile muhabbeti olmayanları biliyorduk; bir kez daha öğrendik.

Ama o bayrak…

Ama TBMM Başkanı…

! ! !

Gerçekten “sözün bittiği yerdir” burası. O ünvanı taşırken o cenazeye katılmak….

Yani başında Yunan’ı isteyenin cenazesine gitmek, Meclis’i Yunan’a vermektir bir anlamda.

Çok ama çok ağır vebaldir.

Basit bir “muhabbetle” çözülebilecek gibi değildir.