NEREDEN NEREYE?

Çünkü perde arkasındaki güçler aynıdır! 
Görünmeseler de, iz bırakmasalar da aynıdır!
Siyaset, spor, dış politika, PKK ya da Öcalan gibi birbirlerine çok uzak gibi duran başlıklar, bir bakarsınız aynı kavşakta kesişir!
Bu kavşağı iyi takip ederseniz, dışarıdaki aynı merkeze ulaşırsınız!
Ama bu oyunların içinde yer alan isimlerin çoğu gerçekte kime hizmet ettiklerini bilmez!
Ellerindeki imkanı kullanıp para ve ün peşinde, bazen de güç peşinde koşarlar!
Kafanızın karıştığını anladım... Özellikle Facebook'tan bizi takip eden arkadaşların kafasının karıştığı gibi...
O zaman şu sözleri okuyun, aşağıda buluşalım... 
"Uzanlar'la savaşın en hararetli olduğu günlerdi. Aydın Bey sahibi olduğu gazete ve televizyonların yazar ve genel yayın yönetmenleri ile beni yanına alarak MİLLİYET Gazetesi binasında geniş katılımlı bir toplantı düzenledi! 
Bu dönemde ne yapması, nasıl davranması gerektiği konusunda herkesi büyük bir sabırla dinledi. Gazetecilerin genlerinde mi var bilemiyorum ama beyan edilen fikirlerin çoğu çözüm yerine kavgayı körükleyecek nitelikteydi...
Toplantı bitip herkes dağılırken ...isimli gazeteci en geride kaldı.
Aydın Bey'e bir konu iletmek istediğini söyledi ve bana da 'dışarı çıkar mısın?' gibi bir bakış attı. Aydın Bey bunu fark edince 'Tufan'ın durmasında bir sakınca yok! Ne diyeceksen söyle' dedi...
Bunun üzerine 
... 'Patron müsaade et bu adamların peşine iki tane eski MİT mensubu takayım.
Aldıkları nefesi bile öğrenir, onlardan önce biz vururuz" dedi...
Aydın Bey biraz düşünür gibi yaptı ve
"...bu teklifi ne sen yapmış ol, ne de ben duymuş olayım. Zira benim o taraklarda bezim olmaz' dedi.
O gazeteci odayı terk ettiği zaman bana dönerek 'Oğlum televizyon ve gazetecilere güven olmaz. Bugün senin yanındadırlar yarın rakibin! Bu tür şeyleri hemen senin aleyhine kullanırlar' dedi.
O dönemde ... her fırsatta Aydın Bey'i babası gibi gördüğünü ve ona sonsuz bir sadakatle bağlı olduğunu söylüyordu. O konuşmanın üzerinden daha iki hafta bile geçmeden bir başka gruba transfer oldu! ...ile çalışmaya başladı!"
Bu sözler Aydın Doğan'ın eski CEO'su Tufan Darbaz'a ait! "CEO'luğa Uzanan Yol" adıyla yazdığı kitapta başından geçen buna benzer birçok örneği anlatıyor!
Geçtiğimiz hafta Paris'te konuştuğumuz Cem Uzan sık sık bu kitaba atıf yaptı.
Ben de dönünce ilk iş olarak alıp okudum. Yukarıdaki satırlar daha önce kaleme alındı. Yanılmıyorsam bir gazetede yayınlandı! Ama kitabın tamamını okuyunca üstüne bir de içinden geçtiğimiz süreci ekleyince ortaya DEĞİŞİK bir ilişkiler ağı çıktı!
Ya da bana öyle geldi!
Nasıl mı?
Anlatalım...
Biliyorsunuz! Benim kişilerle işim olmaz. Ben büyük fotoğrafa bakarım. Kim ne yapıyor, kim kime yanaşıyor, kim kiminle ne amaçla birlikte yürüyor gibi soruların cevabını ararım. Bütün bunları yaparken de, yaşananları not edip biriktiririm! 
Çünkü her işbirliğinin bir yansıması vardır! 
Yükselenler ve düşenler önemlidir!
Dikkatli gözler bunları sektirmez!
Kitapta açıkça yazıldığı halde ben o gazetecinin ismini vermedim! Vermem!
Derdim o değil çünkü...
Ama o isim uzun bir süre medyada etkili oldu. "MİT ile arası nasıldı?" bilemem! "Sözü ne kadar geçiyordu?" tahmin edemem! Ama iddia da olsa çok önemli başka bir şey yıllarca kulaktan kulağa fısıldandı!
Aydın Bey'i "babası gibi" sevmesine rağmen, belli ki yakın olduğu başka isimler vardı! Siyaseten de kudretliydi! 
"Ne var bunda, bugün de başka gazeteciler yok mu?" diyebilirsiniz!
Ama kazın ayağı hiç öyle değil!
Çünkü kitapta sözü edilen gazeteci için, belli ilişkilerini kullanarak daha doğrusu siyasete müdahale ederek bir ismi "MİT MÜŞTEŞARI" olarak tayin ettirdiği konuşuldu!
İddia doğru mu değil mi bilemem!
Ama ikisi arasındaki, yani MÜŞTEŞAR ile o gazeteci arasındaki ilişki herkes tarafından konuşuluyordu!
Eğer konuşulanlar doğru ise basın tarihinde ilk kez bir gazeteci, bir istihbaratçıyı MİT Müsteşarı olarak atıyordu!
Bir gazetecinin böylesine güçlü ve etkili ilişkileri olabilir miydi? 
İnanın bilmiyorum!
Ama burası Türkiye...
Olmaz olmaz!
Eğer bir gazeteci, patronuna, rakibi için "İki MİT mensubu görevlendireyim mi?" diye soruyorsa, belki de konuşulanların hepsi doğruydu!
Kim bilir; doğru olduğu için de teşkilatın içine elini uzatabiliyordu!
Neyse...
Gazetecinin desteğini aldığı söylenen o isim, yıllar sonra MHP lideri Devlet Bahçeli'nin danışmanlığına soyundu!
Ankara'da dedikodu çerçevesi altında konuşulsa da partiye yön veren ismin o olduğu ileri sürüldü! Vekillerin, grubun ya da partinin geçmişinin bir önemi yoktu! O isim politikayı belirliyordu!
Dediğim gibi bu tamamen "dedikodu"ydu!
Dün kitabı bitirince aklıma bir soru geldi. Cevabını bulamadım... Ne kitabın içinde, ne de dışında vardı!
Ama eski müsteşarın İNGİLTERE ile çok sıkı ve eskimeyen ilişkileri mevcuttu.
Yani bir dönem orada görev yaptığı için dostu çoktu!
Acaba Devlet Bey'in "Vur de vuralım" çıkışının arkasında da o isim mi vardı?
Sayın Bahçeli bilmeden yanlış mı yönlendiriliyordu!
Çünkü en sıkıntılı günlerde tabanını tutup sokağa çıkmalarına izin vermemişti!
Sorumluluğun en çarpıcı örneğini vermişti! Hem de şehit haberlerinin en çok geldiği günlerde...
Başta söylediğim gibi belki eski müsteşar da sağlıksız bilgilerle yanıltılıyordu! Belki iyi bir şey yapmak isterken sonucunun hoş olmayacağı işlere imza atıyordu! Herkes gibi o da insandı...
Yanılabilirdi! Demem o ki çok dikkatli olunması gereken bir süreçten geçiyoruz...
Eski alışkanlıkları bir kenara atıp TÜRK BAYRAĞINI bölgede her yere dikmek için çırpınmalıyız!
Unutmayalım ki bizi hep yabancı dostlarımız kandırdı!
60 yıldır başımıza gelen her belanın arkasında yabancı dostlarımız var!
Memleketi değil de dostları değiştirmeyi hiç düşündünüz mü?
Kim bilir belki de "Biz bize yeteriz!"
Denemeden bilinmez!
Hala geç kalmış sayılmazsınız!