Okulda Eğitim, Hastanede Tedavi, Kantinde Eziyet

Kamuya ait alanlarda yapılan ihaleler devlete gelir sağlıyor gibi görünse de, gerçek bedel hastaya, öğrenciye ve onların yakınlarına ödetiliyor. Kâr gözetilmemesi gereken alanlarda uygulanan acımasız ihale sistemi, kantinleri ticarethane değil, tahsilat noktasına çeviriyor. Nasıl mı? Çarpıklığı hemen anlatayım.

Hastane ve okul kantinlerindeki uçuk kaçık fiyatlar sizin de dikkatinizi çekiyor mu?

Beş liralık suya 20 lira, bir tosta 150–200 lira, küçük bir kâğıt bardak çaya 25–30 lira…
10–15 liralık bisküvinin 45–50 liraya satılması artık “istisna” değil, neredeyse kural.

Üstelik mesele yalnızca yiyecek-içecek de değil.
Hastanede en temel ihtiyaç olan ıslak mendilden havlu kâğıda kadar aklınıza gelen hemen her şey piyasa fiyatının çok çok üzerinde. Hasta, hasta yakını ya da öğrenci… Hepsi adeta “nasıl olsa mecbur” denilerek yolunacak kaz gibi görülüyor.

Bu tablo insanın gerçekten tuhafına gidiyor.
Zaten çaresizlik içindeki insanlara bu, yalnızca pahalı bir alışveriş değil; açıkça bir eziyet, bir yük, hatta yer yer işkence.

Ama madalyonun bir de diğer yüzü var.

Kantin işletmecilerine dönüp baktığımızda, onların da tamamen haksız olduğunu söylemek kolay değil. Çünkü bu alanlar kamu kurumları tarafından ihaleye çıkarıldığında öyle kıyasıya bir rekabet yaşanıyor ki; aylık 50 bin lira civarında olması gereken bir kira, bir bakmışsınız milyonlar seviyesine fırlamış!!!

Kamu yönetimleri bu ihalelerden “kârlı” çıktıklarını sanıyor olabilir.
Oysa farkında olmadan faturayı doğrudan vatandaşa kesiyorlar.

Basit bir matematik:
50 liralık yere 500 katı kira öderseniz, 5 liralık suyu da 25 liraya satmak zorunda kalırsınız. Sonuç değişmez: Olan yine vatandaşa olur.

Oysa kamuda bazı alanlar vardır ki, oralarda kâr gözetilmez.
Türkiye’de bunun çok sayıda örneği mevcut. Pek çok kamu kurumunun kendi sosyal tesislerinde çalışanlarına neredeyse maliyetine hizmet sunduğunu biliyoruz.

Demek ki mesele imkânsızlık değil, tercih meselesi.

Özetle şunu anlatmak istiyorum: Hastane ve okul gibi yerlerdeki kantinler, kafeteryalar ve sosyal tesisler; bizzat o kurumların kuracağı vakıf, dernek ya da okul aile birlikleri tarafından işletilmeli.
Astronomik fiyatlar yerine piyasa değerine yakın satışlar yapılmalı.
Elde edilecek gelir de yine o kurumların ihtiyaçları için kullanılmalı.

Konunun özü şu:
Devletin kasası doluyor gibi görünebilir ama milletin cebi boşalıyorsa, orada bir yanlış vardır.

Ve bu yanlışın bedelini, her gün en savunmasız hâliyle o kapılardan içeri giren vatandaş ödüyorsa, durup yeniden düşünmek şarttır. Kanayan yara, kangrene dönüşmeden neşter vurulmalı.



“Tabii, söylediklerimizi çocuklarını özel okullarda okutan, tedavi için metropol şehirlerdeki özel hastaneleri tercih eden ve bunun için milyonlar ödeyen kesimin anlamasını beklemiyoruz!

Böyleleri nereden bilsin ki; babası harçlık veremediği için okul kantininin önünden geçemeyen çocukların, 5 liralık mendile 50 lira öderken yüreği yanan garibanın o anlarda ne tür eziklikler yaşadığını…

Meseleyi eften püften diye geçiştirmeyin; sosyal boyutunu düşünün derim.

Selâmetle.