Babamdünyaya gözlerini açtığında, kendi adını taşıyan dedem Çanakkale'de cephedeydi.

Evladını kucaklayıp kokusunu yüreğine çekemediği gibi, dünyaya geldiğinden haberi olmadı.

Raşit dedem, "Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum" diyen baş komutanın emrini yerine getiren kınalı kuzulardan biri olarak Çanakkale'nin kutsal topraklarına karışıp çiçek açtı.

Evlendikten çok kısa süre sonra vatan cephesine koşan sevdiceğinin yüzünü bir daha göremeyen Asiye Havva ninem, yiğidinin adını vermiş babama..

Yedi düvele karşı omuz omuza, göğüs göğüse meydan muhaberesinin yaşandığı o topraklara her gidişimde meçhul asker anıtına "baba" diye sarılışım ondandır.

"Bana dedemi anlat baba" dediğimde; sözleri bitmek bilmeyen o koca çınarın boğazı düğümlenirdi. Belli etmek istemese de kirpiklerindeki su damlacıkları yüreğindeki sızıyı açığa vururdu yetimin!

Osmanlı'dan günümüze tarihe geçen bir çok olaya canlı tanıklık edenlerden biriydi bizim ailenin koca direği Raşit Çavuş..

Üç yılı aşan süre askerlik yapan vatan evlatlarındandı.

At-eşek sırtında günlerce yolculuk yapıp rızkının peşinde koşanlardandı.

Öyle bir anlatırdı ki, Osmanlı'nın son, Cumhuriyet'in ilk döneminde yaşadıklarını, etrafına toplananlar gözlerinin içine bakarak dinlerdi.

Sohbeti güzeldi, gönül adamıydı.

Kendine has karışımları ve yaralara sihirli dokunuşları vardı...

Babam hakkında, onun dokunduğu kişilerin anlattıklarını dinlediğimde, "evliya gibi adammış" der, içten içe gururlanırdım.

"Eti sizin, kemiği benim" diyerek içerisinde bulunduğum gayya kuyusuna iten adamdı.

Kimi vakitler "keşke başka dala konsaydım" desem de, iyi ki de itmiş...

Atmasaydı bu kazanın içerisine nasıl öğrenecektim iyiyle/kötüyü, güzelle/çirkini, vatanseverle/haini!

Nasıl ayırt edebilecektim gazeteciyle/şarlatanı, iş insanıyla/haramiyi, siyasetçiyle/düzenbazı...

Babamla ilgili hayatta bir tek şeyi eksik bıraktım.

..ve halen onun burukluğunu/pişmanlığını yaşıyorum.

Hani; "Terzi kendi söküğünü dikemezmiş" derler ya, aklımızın beş karışık havalarda(!) olduğu günlerde göremedik entarimizin sol tarafındaki söküğü.

Ha bugün, ha yarın derken hep savsakladık, yapmamız gereken ve en iyi bildiğimiz işi.

Ses kayıt cihazını masaya koyup, kameranın karşısına geçerek baba/oğul gibi değil, kaynak/gazeteci olarak sohbet edip, tarihi kayda alamadım ya, en çok da ona yanıyorum/üzülüyorum çakır gözlü adam...

56 yıl aynı yastığa baş koyduğun anacığımın yanına bıraktığımız gün dün gibi, ama bugünle saydım 21 yıl olmuş Raşit Çavuş...

Başım her sıkıştığında yine sizlere geliyorum koşa koşa!

Yaşamdayken boynuna sarılıp "seni seviyorum" diye haykırdığımı hatırlamasam da, biliyorsun ki annem kadar seviliyorsun baba!

Bizleri gözettiğinizi ve ayriyeten size geldiğimde anlattıklarımı baştan sona dinleyip gönlümü ferahlattığınızı bilmek yaşadığımız en büyük zenginliktir...

Bugünlük bu kadar baba.

Sahi annemle aranızdaki tatlı rekabeti sürdürmüyorsun değil mi!

Hesabı/kitabı yapan, koca bir aileyi tek senin maaşınla çekip çeviren, ayakta tutan okuması yazması olmasa da annemdi biliyorsun.

Bizler bugün 2-3 maaşla ay sonunu nasıl getireceğimizi bilemiyoruz ya baba, sence nankörleştik mi, şirazemiz mi kaydı! Yoksa annem kadar hesap kitaptan anlamayanlar mı var ki kasa başlarında! 

Konuyu dağıtmadan en iyisi mi susayım.

Bi dahaki gelişimde devam ederiz Raşit Çavuş!

Allahaısmarladık...

"Ey Rabbimiz!

Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla."

...

Selametle