Savaş düşmana benzeyince kaybedilir

Bozuluyor, eskiyor, yıpranıyor, dağılıyor, çözülüyor, yıkılıyor, kırılıyor, şişiyor, patlıyor...

Nedir bunlar?

Bazı şeyler. Bize ait bazı şeyler.

Siyaset, bozulan, çözülen şeylerin gözle görülebilen kısmı.

Ama aynı zamanda çözülmenin lokomotifi.

Ara sıra yazılıp çiziliyor. Ben de görebildiğim ve daha önemlisi yazabildiğim kadarını yazıyorum.

Önceki gün ‘Sezai Karakoç’a mektup’ başlıklı bir mektup aldım.

Ben ‘mail’e mektup demeyi tercih ederim ama mektubun elektronik ortamda bana ulaştırıldığı mektup deyince anlaşılmıyor.

Kendini zorlama, ‘mail aldım’ de gitsin. Veya @posta...

Yusuf Bilal Aydeniz göndermiş mektubu. Başına, “Hocam, Sezai Karakoç’a yazdığım mektubu sizinle de paylaşmak istedim” diye bir not eklemiş.

Kendisiyle tanışmıyoruz, mektupta 28 yaşında olduğunu söylüyor.  Diyarbekir’den yazmış.

Yazımın başında ifade ettiğim bozulma, -nedense burada ‘dejenerasyon’ kelimesini kullanmak istiyorum- acaba sadece benim baktığım yerden mi görünüyor? Sorusunun makul cevaplarından biri bu mektup.

Doğru bir ‘makam’a yazılmış. Sezai Karakoç, ‘büyüğümüz’ dediğimiz insanların, fikirde ve sanatta öğretmenlerimizin en kıdemlisi.

Benim bildiğim, tanıdığım en üst makam.

Mektup uzun. Ama, fikir verebilecek miktarını burada paylaşabilirim.

Paylaşmak da tuhaf bir kelime oldu, kendi anlamı eksilirken ilave bir anlam kazandı. Sendeki bir şeyi, sende bir eksiklik olmadan paylaşıyorsun. Yani kolaylaştı, paylaşmanın maliyeti azaldı.

Ama ne yapabiliriz? Kelimeleri nasıl zaptedebiliriz?

“Üstadım” hitabıyla başlıyor Yusuf Bilal mektubuna.

Sezai Bey’in “Diriliş Neslinin Amentüsü”nü 1960’ta yazdığını hatırlatıyor, “Bu mektup, biraz da bu geçen 60 yılı, 28 yaşındaki bir talebenizin gözünde, samimi bir şekilde yorumlama çabasının sayfalara düşen izdüşümüdür” diyor ve devam ediyor.

“Sizin eserlerinizle son 50-60 yılda birkaç kuşak beslendi. Ancak geldiğimiz noktada sizin eserlerinizle beslendiğini söyleyen insanların (özellikle siyasetçilerin) sizin eserlerinizden beslenen bir insan tipi görünümü vermediğini üzülerek belirtmek isterim.”

“Müslümanlar, dünyaya ve ülkemize söz söyleme kabiliyetinde olduğunu söylemişlerdi. Bunu da temel değerlerimiz olan ahlâk, adalet, sevgi, birliktelik, dayanışma, adam kayırmama vs. gibi ilkelerle temellendirmişlerdi. Yani yola bu ilkelerle çıktıklarını deklare etmişlerdi.”

“Allah nasip etti. Bir şekilde öyle ya da böyle Müslümanlar iktidara geldi veya şöyle diyelim ülkede söz söyleme gücüne sahip oldular. Ancak geldiğimiz noktada, bu ilkelerin hepsinin aşındığını görmekteyiz.”

“Yıllarca belki haklı olarak bir kesimi insanlara yaptığı zulümler sebebiyle kıyasıya eleştirdik. Peki soruyorum. O kıyasıya eleştirdiğimiz kesimden bugün itibariyle ne farkımız kaldı? Aliya’nın meşhur sözü vardı: ‘Savaş düşmana benzeyince kaybedilir’ diye.”

“Evet, bugün itibariyle biz mücadeleyi kaybettik. Daha kötüsü kendi ilkelerimize ihanet ettik. Elbette bunu söylerken şahsınızı ve tüm Müslüman kardeşlerimizi kastetmiyorum. Bu kadar sorun varken, bunları görmezden gelenleri kastediyorum. ‘Bir lokma bir hırka’ mottosuyla konuşanlar, bugün son model arabalardan aşağı inmiyorlar. “

“Eskiden kapısına bile gidemediği yerlere bugün onlar insan seçiyorlar. Muhalefetteyken konuşmak kolaydı. Sizin bir kitabınızın isminde geçtiği gibi Meydan Ortaya Çıktığında savunduğumuz ilkelerde ne kadar samimi olup olmadığımız belli oldu.”

Bu kadar cemaat, bu kadar parti, bu kadar stk, bu kadar Tv/radyo kanalı, akademisyen, öğretmen, imam, müftü, kurum kuruluş var. Her yıl sayısız sempozyum, panel, çalıştay, konferans vs. yapılıyor. Ama ahlâk, adalet ve bilgi üretme olarak daha geriye gidiyoruz.”

“Hak etmediği, liyakat sahibi olmadığı hâlde bir yerlere getirilen insanların kazandığı haram para ile büyüyen bir nesilden –adı Müslüman bile olsa- bir hayır beklenemez, nitekim hayır da gelmiyor.”

“Dini anlatan hocalara bakıyorum. Neredeyse her konuda bir şeyler söylüyorlar. Ama adam kayırma, torpil konusunda ağızlarını bıçak açmıyor.”

“Siz Hz. Ömer kıssasına atıfta bulunarak “Ey Müslüman! İslâm’ı öyle yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” demiştiniz. Elimizi vicdanımıza koyalım. Bugün herhangi bir gayrimüslim bizim hayatımıza ba karak Müslüman olabilir mi? Hiç sanmıyorum.”

Üstadım size anlatmak istediğim çok şey var. Ama anlatmak istediklerimin çekirdeğini yazmış olduğumu düşünüyorum. Elbette ümitsiz değiliz, lâkin geldiğimiz noktada işimizin daha da zor olduğunu düşünüyorum. Sizin bir kitabınızda geçen sözle satılarıma son vermek isterim.”

“Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, inananlar için Nuh’un bir gemisi vardır.”

Yusuf Bilal’in gördükleri, özetle, bunlar.

Bence kıymetli. Çünkü içinde bir art niyet, bir menfaat, bir hesap, kitap yok.