SELAM.. AFEDERSİNİZ.. LÜTFEN!

Vize işlemleri sırasındaki manzara gözümüzü korkutmuştu! Çünkü başka ülkelere vize işlemi için böyle uygulama görülmüş, duyulmuş değil. 
Arsenal’le oynayacakları rövanş maçı için  İngiltere'ye gidecek Fenerbahçeli futbolcuların vize başvurusu sırasındaki “eziyeti” yaygın basın spor sayfalarının manşetlerinden duyurdu.
Aynen öyle vallahi. 
Buna “eziyet” denilir mi bilmem, ama adamlar yedi sülalenizi araştırdıkları gibi, gelmişinizi geçmişinizi sorgulayıp, göz retinasından boy fotoğrafınıza, parmak izlerinize kadar her şeyi kayıt altına alıyor. Ülkeye girerken kontrolden geçiriyor. 
Durum ve hal böyle olunca, bunun üzerine birde yabancı dilinizin yetersiz kalacağını düşündüğünüzde heyecanlanıp endişeye kapılmamanız imkânsız.
Birol kardeşe güveniyordum, çünkü yabancı dil konusunda benden kat kat iyiydi. 
Başım sıkıştığında derdimi en azından onun sayesinde anlatabilecek olmam teselliydi. 
***
Gazeteciler Cemiyeti'nin “Yerel Medyanın AB standartlarında Demokrasiye Katkısı” adı altında hazırladığı ve Portekizle başlayan, Almanya ve Belçika ile devam eden Avrupa Birliği projesinin son durağı İngiltere etabını tamamlamak üzere bu duygularla yola çıkıyorduk. 
Balıkesir, İstanbul, Hollanda ve İngiltere ve oradan da konaklayacağımız Plymouth’a yolculuğumuz yaklaşık 30 saat sürdü. 
Buna bizim plansız-programsız yola çıkışımız neden oldu. 
Birmingham’da ekstradan 5-6 saat mola vermek plansız hareket edişimizin cezasıydı! Bekleyiş sırasında bol bol bizim koordinatörün kulaklarını çınlattık!
Çünkü, bizi Plymouth’a ulaştıracak otobüsün hareket saatini dikkate almamıştık. 
Uzun süre beklememiz “eziyet” gibi gelse de ilk adımı attığımız İngiltere’de fiyat araştırması yapma imkanı bulmuştuk. 
Türk Lirasıyla kıyas yaptığınızda fiyatlar ateşten gömlek! 
Bir fincan çay bizim parayla 12 lira. Fincanda fincan hani. Neredeyse bir demlik çayla dolduruyorlar! 
Yine de hava limanlarında her şey pahalı. Bizim hava terminallerinde olduğu gibi.
***
Burada, Hindistan uyruklu çok insan gözümüze çarptı. 
Birçoğu da yerel kıyafetleriyle dolaşıyor Birmingham’da. 
Küçük bir ayrıntı gibi görünse İngilizler uzun yıllar sömürgeleri altında tuttukları bu ülkenin  genç beyinlerine kucağını açmış(!)..
Uzun bekleyiş sonunda bizi Plymouth’a ulaştıracak National Express firmasına ait otobüsü gördüğümüzde rahatladık. 
İngiltere’de 2 tane seyahat firması varmış. Türkiye’de kaç tane olduğunu bilemiyorum. Bizim kullanacağımız firma ülkenin her noktasına ulaşıyormuş.  
Otobüslerde koltuk numarası yok. Koltuk sayısı kadar bilet satılıyor ve erken binen istediği yere oturuyor!
 Birmingham - Plymouth arası beş saat. Yolculuk boyunca 4 kentte mola verdi. 
Türkiye’de alışık olduğumuz ikramın yapılmasını dört gözle bekledik. Bir yudum su bile veren olmadı! 
Gözünü seveyim ben Uludağ’ın, Kamil Koç’un, Nilüfer’in.. Açık büfe gibi. Ne isterseniz var, hem de bedava! 
Bu gavurlar gerçekten cimri adamlar! 
Molada küçük bir suya 6 lira verirken ellerimiz titredi!
***
Yalnız birşey dikkatimizi çekti.
 İster Balıkesir’de, ister İstanbul’da, ister İzmir’de veyahut ülkenin hangi şehirlerarası terminaline giderseniz gidin, değnekçiler etrafınızı çevirirken, bu ülkede sadece bilet satış noktasında görevli göze çarpıyor. 
Bağırıp çağıran yok. 
Gideceğiniz noktayı, bineceğiniz otobüsü yönlendirme sayesinde kolayca bulmanız mümkün. 
Birde şu sigara denilen zıkkım var ya.. O zehiri içine çekmek için otobüsün mola vermesini dört gözle bekliyor insan. 
Her molada en az iki sigara tükettim, iyi bir marifet etmişim değil mi? 
Bunu şunun için aktardım. İçtiğim sigaranın izmaritini bir moladan diğerine kadar cepte taşımak zorunda hissettim kendimi. 
Buradaki gibi fırlatıp atamadım. 
İstenildiğinde atılır, ama ortam sizi uyarıyor. Atıp fırlatmaya engel oluyor içinizdeki bir ses..
Yurtdışında yaşayan dostlar anlatırdı, inanmazdım. 
İngiltere’de de benim gibi tiryaki çok, ancak yerlerde bizdeki gibi izmarit yok denilebilir.
***
Gecenin bir saatinde ulaştığımızda Plymouth’a bizi karşılayan İngiliz vatandaşı Ankaralı Halil kardeşimizin “Hoşgeldiniz” dedikten sonra bize ilk önerisi şu oldu:
Hello!. (Selam)
Good morning!. (Günaydın)
Good day!. (İyi günler)
Please!. (Lütfen)
Excuse me! (Afedersiniz)
Bu kelimeleri dilinizden eksik etmeyin, unutmayın!
***
Yoksa sizi kaba biri olarak algılar buradakiler. 
Gerçekten öyle mi dersiniz?
Bana göre de iki ülke veya insanı arasındaki fark bu kelimelerde gizli.. 
Hani adamlar daha vize başvurusu sırasında bizi didik didik ediyorlar demiştik. 
Böyle yapmakta veya davranmakta “haklılar mı, haksızlar mı?” diye sorgulanıp tepki gösterilebilir. 
Bunu birde Plymouth gibi kentte yaşadığınızı düşünerek sorgularsak ayrıntılarda pek boğulup kalmayız diye düşünüyorum.. 
Yarında devam edeceğiz gözlemlerimizi aktarmaya..
23 AĞUSTOS 2013