SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR KAP SU

MERHAMET edebilmek, merhamet sahibi olabilmek ne büyük bir nimettir. Benim çok inandığım bir söz vardır merhamet et ki merhamet göresin. İyi şeyler ek ki, güzellikler biçesin. İşte bu anlamda böyle sosyal sorumluluk projeleri olmasını destekliyorum. Kendimizi düşünmeyi bir kenara bırakarak, dahası bizden başka canlıların olduğunu da düşünerek hareket etmenin aslında ne kadar mutluluk verici olduğunu belirtmek isterim. Şu sıcak günlerde evinizin önüne bir kap su, yemek koymak ne güzel bir davranış olacaktır. Ne kadar insani bir uygulamadır, gereklidir bence. İçinizdeki yanlış sesleri susturun bugün. Ben kendime zor bakıyorum, ben mi kurtaracağım herkesi, devlerin görevi bu gibi düşünceler kimseye bir şey kazandırmaz. Dahası kişiye fark etmese de büyük zararlar verir. Kalbini katılaştırır. Hem ne var ki 1 kap su koysak hayvanlar için. 1 kap su ile fakirleşmeyiz ya da bir kap yemekle aç kalmayız ki! Tam eksine paylaştıkça artacak, bereketlenecektir. Size bunun aksini söyleyen o içinizdeki ses var ya onu dinmeyin. O size yalan söylüyor.
***
Peki ya lokantalarda atılan yemekler!
Her günün bitiminde kalan yemekleri ihtiyaç sahiplerine verse lokanta, restoran sahipleri, Atılacağına birilerinin karnı doysa hergün güzel olmaz mı? Belli bir saatten sonra yemeğin bitip bitmeyeceği zaten belli oluyordur. Kalanları bu sıcak günlerde ihtiyaç sahipleriyle paylaşsak, yardımlaşsak daha doğru olacak diye düşünüyorum. Sadece hayvanlardan bahsetmek eksik kalacak. İhtiyaç sahibi aileler, kimsesi olmayanlar içinde belediyeler bir kampanya başlatsalar. Ekmeğe zam geldi sen ne diyorsun, ne yardımı mı diyorsun içinden? İyi ya işte ben o ekmeği alamayanlar için yardım diyorum! Hani sen, ben alabiliyoruz ya zamma rağmen! Daha ılımlı, hoşgörülü, merhametli olmayı teklif ediyorum size. Deneyin, pişman olmayacaksınız!
***********************
DÜŞÜNME MOLASI      
***********************
Yardımlaşma Hikâyesi
Bir kaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince, hepsi birlikte başladılar, bir hamlede başlamadılar belki, ama yarısı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarışa baslar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere üstü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi oğlanın ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler ve oğlanın yanına geldiler. İçlerinden Down Sendrom’lu bir kız eğilip oğlanı öptü ve "Bu onun daha iyi olmasını sağlar" dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatıyorlar. Neden mi? Çünkü su tek şeyi derinden bilmekteyiz: Bu hayatta önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu hayatta önemli olan, yavaşlamak ve yönünüzü değiştirmek anlamına gelse bile diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir. Kendisinden güçsüzü ezmeyi ilke edinen, daha güçlünün kendisini ezmesine davetiye çıkarmış olur.
***
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu.
Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu hâlini fark etti:
- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
- Ahmet arkadaşımız var ya...
- Evet, ne olmuş Ahmet'e?
- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
- Ee?
- Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?
Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Nurhan Öğretmen:
- Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
- Nerede çalışıyorsun?
- Simit satıyorum.
Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi. Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu. Nurhan Öğretmen, Ali'ye döndü:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
- Çok zengin bir işadamı...
- Niçin?
- İnsanlara daha çok yardım etmek için...
- Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil; bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme; çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı?
- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
- Neden olmaz?
- Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi: "Ağaç yaş iken eğilir." deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
Nurhan Öğretmen, karşısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi. Biraz açıklar mısın?
- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha kârlı bir yatırım olur mu? Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını "Evet" anlamında sallarken masanın üzerindeki paraları bir bir topladı.
***********************
GÜNÜN SÖZÜ:
***********************
İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir. ATASÖZÜ