Yalan, bir insan gerçeği olarak her zaman hayatımızın merkezinde yer alıyor.

Yalanın argümanları, inanmaya duyduğumuz özlem ve istek kadar çok!

Öyle ki karşınızda yalan söylediğine emin olduğunuz bir kişiyi “yalancılık”la suçlamayı kendinize pek yediremiyorsunuz..

Doğru ile yalanın birbirine ne kadar yakın hatta bazen ayrılmaz olduğunu fark ediyorsunuz.

Durum böyle olunca sosyal medyayı kullanan yalancı güruhuna hak ettiği yergiyi nasıl yapacağınızı bilemiyorsunuz.

Ancak bir iletişim uzmanı olarak en doğru yerden bakmanın gereğine pek inanırım.

İletişim pratiklerinin geldiği seviyeyi; akademik ve bireysel olarak hala anlama ve anlamlandırma çabası içindeyim.

Bu yüzden de akademik disiplinin, gerçeğe dayanmayan, bilimin reddettiği genellemelerden kaçınmayı prensip kabul ederim.

İletişim gerçeğine, iletişim bilimlerinin metodolojisiyle bakmazsanız; doğru sonuca ulaşamazsınız. Yani doğruyla yanlışı ayıramazsınız.

Bilim, kaynağı ve gerçek dayanağı olmayan olgu ve olayları doğru kabul etmez. Bir haberin, doğru kabul edilmesinin ilk kuralı kanıt, kaynak, tanıktır.

Basit birkaç soru:

Siz kimsiniz? Özellikleriniz, kişilik tipiniz nedir? Sizin için değerli olan nedir?

Bildiğinizi sandığınız ama hemen cevabı beklenen bu soru karşısında bocalıyorsunuz değil mi?

Çünkü kendimizle ilgili gerçekler, en az bildiklerimizdir.

Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof Nikos Kazancakis’in, Zorba adlı eserinde şöyle bir söz vardır: “Dünyadaki pek çok insanın esas sorunu, henüz kendisiyle tanışmamış olmasıdır.

Keşke başkalarının hayatına duyduğumuz ilgi kadar kendimize yönelsek, kendimizi tanıyıp iç dünyamızı anlasak.

Bu bencillik değil, kendi dünyamızın boşluklarını nasıl dolduracağımızı bilmenin yegane yoludur.

Kendimize ilgi gösterirsek, başkalarının yalanlarıyla yaşamak zorunda kalmayız.

O halde gerçek bilginin, güvenilir kaynaktan edinileceğini de bilirsiniz.

Dünyayı tehdit eden Corona virüsü Covid-19’un, sosyal mesafelenme / izolasyon uygulamalarıyla önleneceği var sayılıyor.

Birincisi bu kadar büyük boyutta bir kriz bu gezegende ilk kez yaşanıyor. Travmatik etkiler yaratma potansiyeline sahip Covid-19’la ilgili her gün moral bozucu haberler yayılıyor.

İnsanoğlunun beyni olumsuzlukları kabullenmeye meyyaldir.

Güvenilir kaynakların verdiği bilgiler genelde kuşkulu bulunur.

Oysa bugün iletişimin olanaklarıyla gerçek bilgiyi saklamanın hem imkanı yok hem de devlet aklı, gerçek verileri saklamanın kimseye yararı olmayacağını bilir.

Gerçeği saklamanın nasıl ve kime yararı olabilir?

Olumsuzluğu soslu, süslü sunan sosyal medyanın sorumsuzluğu da eklenince beyin yakan fikirler, gözü kanatan görüntüler sunuluyor.

İTİRAZINIZ NEYE OLABİLİR?

Şimdi evinde oturup, sosyal medya yalanlarıyla beslenen sonradan hayata katılanlar var bir de…

Hayat gerçeğini kendi dünyasına uyduramayan, aykırılığı sıra dışılık; yalanın yaldızlı ambalajını, gerçeğin sade görüntüsünden ayırma yetisinden yoksun bu kişilerin hayatının tümüne sosyal medya hakim...

Sanal düşüncelerin sosyal medya aracılığıyla hayal dünyasında yüzenlere sunulan söylentiler, bu kişiler tarafından sorgusuz sualsiz gerçek kabul ediliyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi olarak tanımlanan Covid-19’un yeni tip bir virüs olmasının şaşkınlığı herkesi sarıyor.

Virüsün yayılma potansiyeli, ölüm oranındaki hızlı artış, sonucu kestirilememesi gibi karmaşıklık bilim uğruna ömür geçirmiş uzman insanları bile şaşırtıyor.

Sosyal mesafelendirme” ve “izolasyon” gibi önlemlere yenileri eklenerek virüsten korunmaya çalışılırken, sosyal medya yalanları her tedbiri eleştirip; “Bu böyle olmaz!” çığlığı atıyor.

Kayıpların artmasından garip bir haz alındığı hissi veren paylaşımların ardından esas moral bozucu etki, “resmi kaynakların verileri gerçek dışı” iddiasıyla yaratılmak isteniyor.

Peki siz ne istiyorsunuz?

Herkes ölsün mü?

Hayatta sadece bu yalanları uyduranların kalacağını mı sanıyorsunuz?

Siz de haklısınız. Kimse yalandan ölmüyor!

Ancak, yalana inananlar sizin yalanlarınız yüzünden tedbir almayı bırakıp ölüme doğru yol alabilir.

AMAÇ KARŞI OLMAKSA

Türkiye’de virüsün ilerleme hızının dünyanın önünde olduğunu yazan bir sosyal medya yalancısı, aklı başında birisi için bir şey ifade etmez.

İyi niyetli, bilgili, araştırma ve sonuç çıkarma yeteneğine sahip birisi resmi kaynaklardan bu bilgiyi teyit ettirir.

Ancak şu gerçeği de görelim: Sonradan sosyal medyaya bulaşanların, hayata sonradan katılanlar olduğunu da unutmayalım.

Bugün evlerine hapsolduğunu düşünen bu insanlar, zaten yaşadığı mahalle, ilçe veya ilden çıkmamış insanlar.

Hele dünyanın başka ülkelerini hiç görmedikleri için oraları, bu gezegenden başka bir yer sanıyorlar.

Ayrıca, “Burası Türkiye” teranesiyle olumsuzlukları kabullenme yetersizliğine sahip insanlar bunlar.

Covid-19 salgını bütün dünyayı sardı.

Bunun çeşitli insan grupları üzerinde farklı travmalar yaratma potansiyeli de yüksek.

Amaç sadece karşı çıkmaksa… Onun başka yolu, yeri ve zamanı var.

Bu dünyada her şeyi sırasıyla yapmak yerine oraya buraya zıplayanların akıbeti pek hayırlı olmuyor.

Her şeyin zamanı ve yeri var.

Zamanı kaçırma riskiyle telaşlı veya zamanından önce aşırı yavaş eylemin tehlikesi neredeyse eşittir.

Şimdi sabır ve güven zamanı.

Devletin şiarı tutarlı; Biz bize yeteriz!

O yüzden bu yalanlar, virüsün yayılma hızını kontrol mekanizmalarına zarar vermekle kalmıyor; önyargılar, ayrımcı söylemlerle doğrudan insan ruhunu hedef alıyor.

İnsanların içindeki umudu öldürüyor.

İçinde insan değerleri barındıran herkesin, bu dünyada daha fazla kalma umudunu bu yalanlarla öldürürseniz; hepimiz ölmeye başlarız.

Korku ve panik havası kimseye yaramaz.

Bu dünyanın kendisine kalacağını umut edenlere de…

Şimdi bir kez daha soruyorum: Kötü niyetinizin ifadesi yalanlarınızla herkes ölsün mü istiyorsunuz?

Bu zaman, o zaman değil.

Umutla, inatla daha güzel bir dünya ümidiyle yaşamaya devam.