Yazıya oturduğum sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Moskova’ya hareket ediyordu. Saat 14.00’te görüşmeler başlayacaktı.

Sizler bu yazıyı okurken zaten her şeyden haberdar olmuş olacaksınız. Sonuçta görüşmeden Türkiyesiz “Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh” olmaz gerçeği çıkmış olacak. Birde bu görüşmeyi sadece Putin ile yaptığımızı zannetmeyin, ABD, İsrail, İngiltere’de ordalar.

Biz bu görüşmenin ötesinde Suriye Savaşı ve İdlip Bahar Kalkanı Harekâtı çerçevesinde toplumsal algıda yaşanan garip durumu ele alacağız ki aynı durumu bir daha yaşamayalım. Türkiye’nin adı konulmamış şekilde Rusya, Suriye, İran ittifakı ile savaşta olduğumuzun farkında olmayan ciddi bir kesim var.

“Suriye’de ne işimiz varmış? İdlip neyimize imiş? Vatan evlatlarını neden kurban veriyormuşuz? Neden sınırlarımızın dışına çıkmışız?” gibi birçok safsatayı aşan söylemler ve sorular.

Bu soru ve söylemleri o kadar farklı kesimden aklı başında güngörmüş kişilerden duyuyoruz ki. Kimisi daha düne kadar “Çırpınırdı Karadeniz” marşını kimisi “Moskova’nın göbeğine Türk Bayrağını” dikecek sloganları atıyordu.

Şimdi ise Rus’un işgal ettiği 1200 yıldır varlığımızın devam ettiği Suriye’de Türkmendağı’nın olduğu İdlip’te Lazkiye’de, Halep’te ne işimiz var diye nara atıyor. Bir diğeri ise bir taraftan Çanakkale Zaferi ve Kurtuluş Savaşı ile elde ettiğimiz bağımsızlığımızın Türküsünü Atatürkçülük kimliği altında söylerken diğer taraftan hasta yatağında Hatay’ın nasıl Türkiye’ye dâhil edileceğinin kaygısını yaşayıp planlarını yapan Mustafa Kemal’ın kemiklerini sızlatır şekilde garip haller içine giriyorlar.

Sanki Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığı süresince Kafkaslar, Kırım, Azerbaycan, Irak-Musul-Kerkük, Orta Asya, Afganistan, Balkanlar, Afrika, Ortadoğu ile hiç ilgilenmemiş. Unutmayın Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh” sözü dünyada barış olduğu sürece geçerlidir.

Yanı başımızda ülkeyi yakıp yıkacak bir durum söz konusu ise içte ve dışta sulhu nasıl sağlayacaksınız? Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh” düsturunu 15 Temmuz hain darbe girişimcilerinin “Yurtta Sulh” kısmını alarak Atatürkçülük görüntüsü vermesi gibi sığ anlayamazsınız.

Çevremizde sulh gerçekleşene kadar Türkiye Suriye’de Irak’ta Libya’da olacaktır. Niye olmamız gerektiğini tarihi gerçekleri tekrar tekrar okuyarak anlamak zorundasınız. “Niye oradayız?” sorusunu soranlar unutmayın sadece Osmanlı ile değil Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Memluklulardan bu yana biz zaten oradayız.

Öyle bir kesim oluştu ki gafletten öte bir durum ortaya çıktı. Gelinen noktada daha önce uyardığım gibi Tayyip Erdoğan’a olan kin gözleri kör etmesin. Bir dostumun yaşanan bu durum karşındaki yorumunu tırnak içinde aktarırnca düşülen durum daha iyi anlaşılacaktır;

“Tayyip takıntısı sağlıklı düşünmeyi engelliyor. Şu anki durum, Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’daki Milli Mücadele karşıtı aydınlar ile aynı. Farkında bile değiller. Atatürkçü geçinip mandacılık yapıyorlar”

Tüm bu algıların kendiliğinden oluştuğunu zannetmiyorum. Bir taraftan iktidarın yaşananları tam manası ile anlatamaması, bir taraftan dediğimiz gibi Erdoğan antipatisi bir taraftan İran bir taraftan Suriye El Muhaberatı diğer taraftan Rus KGB’ sine müthiş alan açmış etki ajanlarına alan aşmıştır. CIA’nin tersinden çalışmalarını hatırlatmaya gerek bile yok.

Ama son dönemde ortada gözükmeyen dikkatlerden kaçan İngiltere’yi hatırlamakta fayda var. Bugün için halen dünya terazisinin kulpunu o tutar. Bir ülkenin kapitalist veya sosyalist, dinci veya laik olacağının kararını o verir. Son yıllarda yaşanan global olayların hiç birinde perde önünde görünmüyor.

“Kimse virüs olayında, Ortadoğu’daki Arap baharında, Suriye’de yaşananlarla ilgili diplomasi trafiğinde İngiltere’den nedense bahsetmiyor? Sanki dünya da İngiltere diye bir ülke yok Görsel medyada, internet medyasında, gazetelerde, sosyal paylaşımlarda, tweetlerde neredeyse İngiltere gündeme hiç gelmiyor, Sanki özellikle getirilmiyor.

Unutulmasın özellikle Ortadoğu ve Afrika gerçeğindeki tarihsel olayların senaristi, yönetmeni, baş aktörü İngilizler. Şimdi sütten çıkmış ak kaşık misali köşesinde oturuyor. Zevkle yazdığı senaryoyu seyirci pozisyonunda izliyor.” Sahneye ne zaman çıkıp “THE END” demeye kalkacak?Tavşan kaç, tazıya tut stratejisi nereye kadar işleyecek göreceğiz. Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…