Son bir haftadır siyasi gündemden uzak, dünya gelişmelerine takılmadan hayatın asıl gerçek tarafını temsil eden bir dünya ile iç içeyim. Bizler lafla peynir gemisini yürüttüğümüzü zannediyoruz. Gidip-gitmediğini bile farkında değiliz. Konuşunca sihirli değnek değmiş gibi hissederiz hep.

Aslında  yerimizde patinaj yapar durur, filmin hep başa döndüğünü bile fark edemeyiz. Bizler Ankara’larda devlet-yıkıp devlet kurarız. Mangalda kül bırakmayız. Okuduğunuz bu köşelerde bile neler neler yazar dururuz. Gelecekten bahseder, Amerika’yı batırır, Rusya’yı dize getirir, İngiliz siyasetini bile alt ederiz.

Çünkü lafla peynir gemisini yüzdürmeyi pek kolay biliriz. Bize kolay gelir güçlü kuvvetli olmak. Oysa kazın ayağı öyle değil. Peynir gemisini yüzdürebilmeniz, geleceği daha aydınlık görebilmeniz için gün içinde hiç fark etmediğimiz bizlerin hiç farkında olmadığımız o kadar farklı gerçekler var ki… O çarklar dönmese lafla değil peynir gemisi yüzdürmeyi nefes bile alamayız.

İşte son bir haftadır o çarkların içindeyim. O dünyanın sorunlarını yakından görünce bir kez daha anladım ki Ankara’nın bürokratik siyasi kısır çekişmeleri ne kadar boş ve ne kadar bayağı kalıyor.

Hatta Ankara’nın aslında ülkenin gelişmesinin önündeki en önemli engel olduğunu görüyorsunuz. Hakikaten Ankara’nın bu ülkenin önündeki en büyük engel olduğunu taşraya inip işleyişi görünce daha iyi anlıyorsunuz. Bu cümleyi sakın siyasiler ve iktidar olarak anlamayınız. Onlar gelip geçicidir. Ankara denilince bürokratik yapıyı kastediyorum. Siyaset dışı karar alıcıları ve uygulayıcıları kast ediyorum.

Son bir haftadır siyasi tartışmalardan uzak, dünya gündeminin dışında önemli bir projenin ayağını tamamlamak için Balıkesir OSB’deki işletmeleri dolaşıyorum. Yani üretimin içindeyim. Ağaç işlerinden, süt ürünlerine, makine sanayinden, dökümhanelere, tekstilden elektro-mekanik  imalatlarına kadar bir çok ara ve nihai ürünün üretildiği işletmeler bunlar. Yani bizler gibi sadece laf değil hakikaten üretim yapan bir dünya. Eğer bu dünyaya ya gerektiği gibi sahip çıkılmazsa, buraları sadece ve sadece vergi alınan sağmal inek muamelesi yapılırsa yarın Ankara’da peynir gemisini yüzdürecek lafımız da olmaz.

Balıkesir OSB’de geçirdiğim bir haftalık zaman diliminde, çok dikkatimi çeken şeyler oldu. Türkiye birçok konuda olduğu gibi üretim konusunda da çok yüksek oranda dış ticarete dayalıyız. Ağırlıklı ham madde ithalata dayalı. Fakat buna karşılık üretimin ağırlıklı kısmı ihracata yönelik. Sevindirici olanı ise bazı alanlarda salgına rağmen ihracatımız azalmamış artmış olarak gördüm. Fakat bu döneme ayak uyduramayan kesimde var. Özellikle ağaç işleri ağırlıklı çalışan mobilya sektörünün çok ciddi bir ihracat hamlesi içinde olduğunu gördüm.

OSB’de gözlemlediğim önemli bir durum var. Bu da kalifiye elaman sıkıntısı. Kaynakçılık halen en büyük sıkıntı mesela. Ara eleman sıkıntı. 28 Şubat sürecinin meslek liselerine verdiği zararın halen devam ettiğini çok rahat görüyorsunuz. Eğer 28 Şubat’ın meslek liselerinin önüne koyduğu engelleri gerektiği gibi kaldırmazsak inanın sanayimizi ve üretimimizi artıramayız. Öyle veya böyle meslek liselerinin cazibesini artırmak zorundayız.

Kısaca üretim alt yapısı kalifiye ve ara eleman ihtiyacımıza hızla çözüm gerekmektedir. Dünyanın en büyük gizli silahının teknik elemanlar olduğu unutulmasın. Onun için üretim, üretim, üretim.

Kalın sağlıcakla…