Yakın tarihimizi bilmiyoruz.

Yakın değil, çok yakın tarihimizi bile maalesef yabancılardan öğreniyoruz.

Amerikalı yazar Paul J.Magnarella’dan Susurluk’un bilinmeyen olaylarını öğreniyoruz.

İngiliz yazarlar N.J.Travis ve E.J Cocks’dan Sultançayır Aziziye ve Yıldız bor madenlerinin ilk keşif hikayelerini öğreniyoruz.

Alman yazar Paul R. Krause’den bor madenlerimizin tarihini öğreniyoruz.

Her birinden Susurluk’umuzu, kendi kültürümüzü, kendi geleneklerimizi, kendi aile ilişkilerimizi anlatan ilginç bilgiler okuyoruz yazarların yine kendi gerçekleriyle...

Ama…

Neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilmiyoruz?

Yerel bir arşivimiz maalesef yok.

60-70 yıl öncesinden günümüze gelen yerel gazetelerimiz de olmasa birçok değerli bilgi kaybolup gidecek.

Yaşlılarımız…

Dedelerimiz...

Ninelerimiz…

Neden bu insanlarımızın deneyimine başvurmuyoruz?

Oysa bize geçmişin kokusunu, ruhunu ve doğru bilinen yanlışları anlatacak olanlar bu şehirde o günleri yaşayan insanlardan başka kimse değil…

Kendi tarihimizi kendi insanımızdan öğrenip geleceğe aktarmalıyız.

Tozlu belgeleri bulup araştırmak zor biliyorum ama ne yazık ki hatıraları internetten indiremiyoruz…

Anlatılmazsa, yazılmazsa kaybolup gidecek koca bir tarihimiz var.

Ben küçük küçük de olsa tarihe not düşme adına elimden geldiğince geçmiş yılların belgelerine ulaşmaya,

Arada bir Kardeş gazetemizin arşivine girip dönemin olaylarını okumaya,

Yaşlılarımızın anılarını dinleyip köşemde yazmaya, geleceğe aktarmaya çalışıyorum kendimce…

Ulaşabildiğim her belgeyi, öğrenebildiğim her bilgiyi yazmaya gayret ediyorum.

Başka ne yapabilirim ki?

Geçen hafta paylaştığım yazımda şehir parkımızın yapımında geçen olayları yazmıştım Amerikalı yazar Magnarella’nın kitabında anlattığı kadarıyla...

Sadece yazıma yapılan yorumlardan bile yakın tarihimize ne kadar uzak olduğumuzu anladım.

Ki o yorumlarda çok değerli tarihi bilgiler vardı.

Mesela Ata Karadeniz Hocam, “Beşeylül İlkokulu mezuniyet sınavlarının sel ve her tarafı kaplayan mil yüzünden bir hafta ertelendiğini” söyledi.

Emine Zengin Köroğlu Hocam, “Selde Yeni Mahallenin bir bölümünün sular altında kaldığını, komşularının bazılarının evlerinin çatısına çıktığını” yazdı.

Fehim Dikmen Hocam, “Rahmetli Bıçkıcı Necati’nin ambarlarının su dolduğunu, teneke ile suları boşalttığını“ anlattı.

Hüseyin Yörükoğlu Ağabeyim, “Mezarların İlçe Müftüsü Mehmet Efendi nezaretinde tek tek kazıldığını, herkesin kendi yakınlarının kemiklerini yeni mezarlığa naklettiğini” yazdı.

Fevzi Araç Hocam, “Dede’nin kabrini kaldırmak için ilk kazmayı yine Müftü Mehmet Efendi’nin vurduğunu” söyledi.

Ve daha da ilginci…

Değerli ağabeyim Ahmet Eroğlu, parkın Bnb. Hüsamettin Özer değil, 1950’li yıllarda Belediye Başkanlığı yapan babası Nuri Eroğlu tarafından yapıldığını söyledi.

Tarihimizi böyle öğrenebiliriz.

Olayları yaşayanların bilgileriyle, anılarıyla doğrusuna ulaşabiliriz.

Biz tarihimizi kendimiz yazmazsak işte böyle birilerinin yazdığı tarihi okuruz…