Hadi bakalım, yargı ile ilgili yine aynı nakarat dillendirilmeye başladı bazı kesimlerce…

1998 yılında Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun söylemişti şu haliyle: “Vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışan hakimin kararının tam ve sağlıklı olacağını düşünmek insan aklına ters düşer” şeklindeki eşsiz(!) tespiti(!) her baş sıkıştığında bu camiada dillendirilmeye başlandı.

Durup durup gündeme geliyor öz hali:

“Yargı, vicdan ile cüzdan arasında sıkıştı”

Yine geldi.

Hoppala….

Neden hep yargı sıkışıyor bu vicdan ile cüzdan arasında?..

Yani yargıçların yargıyla ilgili tasalanacak başka bir dertleri yok mu?..

Vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışan neden sadece yargıçlar?..

Hekimler misal, onlar hiç sıkışmıyorlar mı vicdan ile cüzdan arasında?..

Ameliyat yapan, sağlığımızı emanet ettiğimiz, bununla birlikte saldırıya uğrayan, öldürülen, dövülen hekimlerimizden neden böyle bir “isyan” duymuyoruz?..

Öğretim üyelerimiz misal…

Neden hiç vicdan ile cüzdan arasında sıkıştıklarından yakınma duymayız onlardan?..

Bilim çok mu iyi konumda?..

Üniversiteler süper özerk mi?..

Ya da sessiz çoğunluk öğretmenlerimiz…

Yaşamın her anında bizimle olan, bugün bulunduğumuz mevkileri borçlu olduğumuz öğretmenlerimiz…

Hiç mi sıkışmazlar cüzdanla vicdan arasında?..

Hepsi sıkıntılıdır ülkemizde, ki sayıları ve örnekleri kuşkusuz artırabiliriz.

Lakin ne hikmetse ön plana çıkan hep yargı camiası oluyor bu tabloda.

Peki neden gerçekten?..

Hele hele adaleti sağlayamayan, yargıya güvenin diplere indiği Türkiye’mizde gerçekten yargıçların, hukuk dünyasına dair başka yakınmalarını duyanınız oldu mu hiç?..

Örneğin, vicdanı cüzdana dert eden yargıçlarımız neden hiç yargının ne kadar bağımsız ve tarafsız olduğunu da ortaya koymazlar?..

Yargının güven endeksinin artırılması için neler yapılması gerektiğine ilişkin uygulayıcılar ne kadar hassas?..

Yoksa böyle gelmiş böyle gider düşüncesi ile sadece kendi özlük haklarının iyileştirilmesi derdinde midirler?..

Bir ülkede yargı aksıyorsa her noktasında aksama vardır.

Elbette yargı camiasının hakimleri, savcıları ekonomik tasa çekmemelidirler. Bununla beraber yargı camiasının aldığı maaşların devlet kadrolarında çalışanlara bakıldığında çok çok iyi olduğunu söylemek de abes değildir; çeşitli defalar yapılan düzenlemelerle mali durumları gayet iyi bir konuma da getirilmiştir.

Hal böyleyken neden yine gündeme geliyor aynı konu?..

Oysa özellikle hakim ve savcılarımızdan vatandaşın asıl beklediği yargının doğru karar verebilmesi yönündeki olumsuzlukların giderilmesi noktasında çaba harcamaları değil mi?..

Yargıç ne kadar etki altında kalıyor?..

Misal, bir siyasi telefon açıp hakim ve savcıya telkinde bulunuyorsa bunun yaptırımı ne?..

Tutuklamalar ve özellikle cezai soruşturmalar tamamen bağımsız mı yürüyor?..

Yargı mensupları kendilerini hangi ölçüde özgür ve hukuka bağlı hissediyor?..

Yargı, o kadar çok yara aldı ki “imaj” konusunda son yıllarda…

Asıl sorun, bu yanlış imajın değiştirilmesi yönünde kamuoyunda destek aramak ve destek sağlamak değil midir?..

Türkiye’de görev yapan tüm yargıç ve savcılar arasında bir anket düzenlense ve dense ki:

“Türkiye’de yargı bağımsız mıdır?” diye…

Ne çıkar anket sonucunda?..

Yargının hali açıkken, sorunlar dağ gibiyken, durup durup “vicdan cüzdan” nakaratıyla gündeme gelinmesi ayrı bir handikap değil midir?