Zor,

Çalkantılı,

Sert bir yıl oldu.

Bir virüsün hayatımızı baştan aşağıya değiştirdiği bir yıl oldu.

Savaşlarla,

Dökülen kanlarla,

Acılarla dolu bir yıl oldu.

Kötülüğün birkaç adım daha arttığı, iyiliğin biraz daha gerilediği bir yıl oldu.

Yürekleri dağlayan haberlerin çoğaldığı, sevindirici haberlerin eksikliğinin hissedildiği bir yıl oldu.

Sağduyunun yerini akıldışı kararların aldığı bir yıl oldu.

Değerlerimize her zamankinden daha çok saldırıldığı bir yıl oldu.

Bizi kutuplaştırmaya, bölmeye çalışanların amaçlarından hiç vazgeçmediğini bir kez daha anladığımız bir yıl oldu.

Çok fazla nefret, çok az sevgi yılı oldu.

Daha fazla para kazanmak, daha fazla kar etmek uğruna insani iyiliğin önüne geçildiği bir yıl oldu.

Depremlerle…

Yangınlarla…

Sellerle…

Çığlarla…

Kuraklıkla mücadele ettiğimiz bir yıl oldu.

Felaketlerin kapımızdan eksilmediği bir yıl oldu.

Neyin iyi neyin kötü,

Neyin haklı neyin haksız,

Neyin doğru neyin yanlış,

Neyin güzel neyin çirkin olduğunun sürekli değiştiği bir dünyada…

Bunaldık, yorulduk, yıprandık.

Kaygılıyız…

Yeni bir yıla bu duygularla giriyoruz…

Her şeye rağmen;

Binlerce ton betonun altından çıkarılıp hayata minicik elleriyle tutunan çocukların umuduyla bakmalıyız geleceğe…

Yıkılan evlerin arasından sağ salim çıkan insanların hissettiği gibi şükretmeliyiz bizler de…

Yaşadığımız her günün yaşamaya değer olduğunu bilerek bakmalıyız hayata…

Mevlana’nın Şu hem var hem de yok olan dünyadan, azar azar yoklar gittiler, varlar geliyorlar” dediği gibi değişmeli ve yenilenmeliyiz belki de…

Eksiklerimizi,

Hatalarımızı,

Yanlışlarımızı,

Gözden geçirmeli, düzeltmek için yüzleşmeliyiz kendimizle…

Özdemir Asaf’ın dediği gibi;

Hayattayken insanca yaşamayı unutmayın.

Bir bakmışsın saat üç, Bir bakmışsın saat hiç…

Nihayetinde… acısıyla, tatlısıyla yıllar birer birer geçiyor işte…