Yıl 2004’tü. Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği, dünyayı yönetenlerin kullanmak üzere yeni bir devlete ihtiyaç duyduğu zaman.
Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye kızgınlık değil sempati ile bakıldığı dönem.
Türkiye’nin 40 yılı aşkın süre beklediği AB kapısının aralanma dönemi.
Tam üyelik için müzakere döneminin başlayıp başlamaması kararının verileceği 17 Aralık 2004’ten öncesi.
Bazı dostlar AB-Türkiye ilişkileri üzerine dar çerçeveli 30-35 kişilik bir gruba verilecek panele davet ettiler. Ankara’da Metropoliten Otel’in en üst katında.
Konuşmacı Nuray Mert . Medyadan tanısam da bir panel ortamında Nuray Mert’i ilk kez dinleyecektim. Birazda anlatacaklarını merakta ediyordum. İki bölümden oluşan faydalı bir brifing verdi aslında Nuray Hanım.
Bakış açımda değişikliğe de neden oldu. Yani olayları değerlendirme şeklime etkisi olacak düzeyde. Bazı olaylara onun o akşam anlattığı pencereden de bakmaya başladım.  Gerçi o panelden sonra Nuray hanımla bir daha aynı mekânda olmadık. 

Nuray hanımın AB ile ilgili enfes bir analizi oldu. ‘AB bugüne kadar hiç demokrasi imtihanından geçmedi.  Devamlı birilerini demokrasi imtihanı yaptı. İlk defa 17 Aralık’ta bir demokrasi imtihanından geçecek. ‘ demişti özetle.  
Hakikaten AB öyle bir imtihandan geçti o tarihte. Türkiye’nin tam üyelik müzakere süreci zorda olsa başladı.
Yani AB kapılarını Türkiye’ye hafif araladı. Fakat ne hikmetse Türkiye’den sonra tam üyelikle ilgili müzakerelere başladıkları birçok ülkeyi alırlarken 12 yıldır Türkiye’yle ilgili eski alışkanlıklarına devam ettiler.  
İş sürünceme de kaldı. İp ve un yan yana dolaşmaya devam etti. 
AB, Nuray hanımın deyişi ile sürekli imtihan yapma derdinde olan kendini geliştiremeyen ihtiyar bir hoca  formatında.
İmtihan ettiği sürece çok iyi, fakat kendinin gireceği hiçbir imtihandan da başarı ile çıkma şansı olmayan bir yapıda.
O nedenle AB köhneleşmiş mantalitesi, yenileşmeye kapalı hali ve alışkanlığa tutulduğu tavırları ile tam bir Alzheimer belirtilerini taşıyor.
Taşımıyor. Resmen Alzheimer hastalığına tutulmuş.
Eskileri iyi hatırlayan, yeni olaylara adapte olamayan bir konumda. 
Tam müzakere süreci içinde olduğu bir ülkede meydana gelen darbe girişimini çok çabuk unutan, dünyadaki darbelere sessiz kalan AB’nin Türkiye’den beklentilerini sıraladıklarına bakarsanız halen 1990’larda yaşadıklarını görürsünüz.
Daha dün darbe girişiminde bulananların salınması derdine düşmüş.
Eli silahlı örgütün güdümünde olan vekillerin serbest bırakılmasını istiyor.
Daha neler neler?
Suriye’den Irak’tan elimizi çekmemizi istiyor. 
Kalkmış bir de tam üyelik müzakerelerinin durdurulması tavsiye kararı alıyor.
Çocuk oyuncağı ya. 3-5 tane haini dost edinen AB’nin kurmay kadrosu aklınca Türkiye’ye blöf yapacak.
Unutmayın yıl 2016.
1990’lar değil.
Türkiye’nin AB gibi bir oyuncağı, AB’nin de Türkiye gibi bir oyuncağı yok ortada.
Köprülerin altından çok sular geçti.
Oyun oynadığınız Türkiye’nin büyüdüğünü ve artık himaye edilen değil himaye eden konumuna geldiğini görün.
Evlatlık aldığınız ve topraklarına konduğunuz yetim büyüdü. Hem size vefasızlık yapmak istemez, ama hakkı olanını da size bırakmaz.
Şu an için Türkiye’nin dış ticaretinin önemli bir bölümü Avrupa ile.
Hangi Avrupa ülkesi Türkiye ile ticaretini kesebilecek.
Almanya değil mi?18-20 milyar dolar kaybını önlemek için İstanbul 3. Hava Limanı’na karşı çıkıyor.Ama ona rağmen yapılmıyor mu?
İşte Şanghay Birliğinin Enerji Komisyonu başkanlığı daha üye olmadan Türkiye’nin.  
Hangi Avrupa ülkesi Türkiye ile ticaretini kesebilecek?
Anlayacağınız AB’nin tam üyelik sürecinin başlaması için 17 Aralık 2004’te vizesini geçtiği demokrasi imtihanının finalinde çakıyor.
Bakalım uzatmalarda ne yapacak?
Kalın sağlıcakla…