Türkiye’de çoğu yaşanan olayların perde önü ile perde arkasına aynı özenle bakılmadığında yanılgımız o kadar fazla oluyor ki?
O nedenle olayların görünen yüzüne bakarak yapacağınız her değerlendirme, her yorum, her teori kurgucuların hedeflerine ulaşmasını sağlamaktan ileri gitmiyor.
Bu sadece Türkiye içinde geçerli değil aslında. 
O nedenle olayların gerçek yüzünü görmek, doğru değerlendirmek, doğru yorumda bulunmak için perdeyi aralayıp arkasına iyi bakmakta yarar vardır.
Zaten günümüzde bilginin yoğun paylaşımı doğrunun öğrenilmesi kadar yanlış-eksik ve maksatlı paylaşıma da zemin hazırlıyor. 
Geçtiğimiz hafta Türkiye nasıl ortaya çıktığı halen gizemini koruyan bir gündemi tartıştı. Bir gece yarısı Adalet Komisyonu’na gelen önerge ile ‘’Erken evlilik’ nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi. 
Bizde kanunlar garip şekilde çıkarılır. 15 yıla yakın Parlamento Muhabirliğim döneminde birçok örneğini gördük. O saat, o dakika, o gün düşünülerek kanunlara şekil verilir.
Hiçbir şekilde verilen kanun teklifi, sunulan kanun tasarısı veya önergelerin ileride hangi yöne çekileceği, uygulayıcı hukukçunun, bürokratın, hâkimin, savcının nasıl yorumlayıp karar vereceğinin hiçbir analizi yapılmaz.
Meclis’te o kadar çok iyi niyetle çıkarılan kanun vardır ki uygulamaları o derece kötü niyetlere çekilip vatandaş aleyhine kullanılmaktadır. 
Tüm bu sebeplerle Meclis Kanunların yap-boz tahtasına dönüşür. Bir gün evvel çıkarılan kanun eksik kaldığı gerekçesi ile iki gün sonra değiştirilebilir.
Sonra da Meclis’te çıkarılan kanunların sayıları ile övünülür. Aslında çıkarılan birçok kanun daha önce çıkarılanların yanlışlıklarını düzeltir. Veya doğrularını değiştirir.
Hem siyaseti hem bürokrasiyi çok iyi bilen 2 dönemde milletvekilliği yapan dostumuz Ali Osman Sali’nin enfes bir sözü vardır; ‘Her çıkarılan kanun bir yasak koyar. O nedenle çok kanun çıkarmak hüner değildir’.
O kadar doğrudur ki.
Çıkarılan her konunun bir sınırlama getirdiği unutulmamalıdır.
Meclis’e ne getirilirse getirilsin buradan çıkan kararlar bütün toplumu etkilemektedir.
O nedenle ‘Biz düşündük doğrudur’ mantalitesinden kaçınılması gerekmektedir. Çıkarılan her kanunun bir toplumsal özgürlüğü sınırladığı unutulmamalıdır. 
Aslında Meclis’te her şeyden önce alınan kararların, çıkarılan kanunların uygulamaya nasıl yansıyacağı, bürokratın nasıl algılayacağı, savcının-hâkimin nasıl yorumlayacağı vatandaşa ne getireceği ne götüreceğinin analizini yapacak ve bunları pilot olarak uygulayacak bir mekanizma kurulması gerekmektedir.
Bir nevi kanunların algılama-uygulama laboratuarı gibi. Çıkarılan kanunların etkileyeceği tarafların mutlaka görüşleri düşünceleri kaçınılmaz olmalıdır. 
Tüm bunları neden yazıyorum. Geçtiğimiz hafta CHP’nin önderliğini yaptığı ve kamuoyunun tartıştığı malum yasa konusu.
Nasıl gündeme geldi? Hedef neydi? Gerçekten CHP’nin itirazları ve toplumda oluşan algı doğrumuydu? Yoksa gerçekten haklı bir önergemiydi?
Anlayamadık.
Niyetler iyi olabilir. Fakat yukarıda işaret etmeye çalıştığımız hassasiyetler dikkate alınmadan ‘Biz düşündük. Doğrudur’ mantalitesi ile hareket ederseniz hiç hak etmediğiniz şekilde hem Hükümetinizi, hem partinizi, hem sevdiklerinizi zor durumda bırakırsınız. 
Şimdi sormakta yarar vardır.
Bu kadar tartışmaya neden olan bu konuda bir gece yarısı Adalet Komisyonu’na bu önerge hangi gerekçe ile geldi?
Bu önerge verilmeden önce Başbakan’ın haberi var mıydı? Başbakan’ın bu konuda Muhalefet Partilerinin görüşleri alınsın demesine rağmen alındı mı?
Böyle bir tartışmaya neden olan önerge Parti’nin yetkili organlarında hiç gündeme geldi mi?
Bu soruların mutlaka cevapları vardır.
Ben bilmesem de.
Fakat Sonuç ortada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonunda müdahale etmek zorunda kaldı.
Unutulmasın gerekli istişareler yapılmadan gerekçeler ne kadar haklıda olsa yapılan işten hayır gelmez. 
Cuma’nın hayrı üzeriniz olsun…