Toplumun kanayan yarası aile ilişkileri giderek kaosa giriyor. Ne devlet ne toplum bu kaosa neden olan etkenleri araştırıp tedbir almıyor. Bunun yerine kaosun neticesinde ki olayların tartışmasına seyirci kalıyor.

Kırıkkale’de meydana gelen ‘Emine Bulut’ cinayeti üzerine devlet dâhil bütün kesimler ayağa kalktı. Olayın kameralar önünde olması duygusal tepkileri artırdı. Zaten o görüntüler karşısında duygusal olarak etkilenmemek imkânsızdır. Oysa her an kameralar önünde değil ama bu tür olayların Türkiye’nin her yerinde olması o kadar kuvvetli ki. Eğer bu olay toplumun aile ilişkileri açısından içine düştüğü bu kaosun ciddiyetini anlamamızı sağlamaz ve gerekli tedbirler alınmazsa daha kötü gelişmeleri önlemeyiz.

“Emine Bulut” için üç gün daha ağlarız. Bütün millet “Emine Bulut” olur. “Ölmek istemiyorum”, “Anne ölme” sözleri duygusal tepkilerimizi zirveye çıkarır ama “Karabulut” cinayeti gibi yarın unutur gideriz.

Hangi olayları unutmadık ki? Yüreklerimizi yakan 100’lerce şehit haberi ile irkildik, katıldığımız şehit cenazelerinin acısı yüreklerimizin derinliklerinde ancak kaldı. Olan annelere, babalara, çocuklara oldu. Şehit acıları bile şimdilerde ateş düşen ocaklarda kalıyor.

Kırıkkale’deki aile dramı da unutulup gidecek. Sonra benzeri bir olayı bir süre sonra yurdun bir başka noktasında duyacağız. Eğer bu olay gibi görüntüsüne şahit olursak bütün toplum üç gün daha duygusal tepkilerini verip unutulacak gidecek. Görüntüleri olmazsa basit bir cinayet olayı olarak gelip geçecek.

Saman alevi gibi gelip geçen duygusal tepkiler toplumun kanayan yarası haline gelen aile ilişkilerindeki kaosu kesinlikle çözmeyecektir. Tam aksine gerekli tedbirler alınıp bu duruma gelinmesinin nedenleri araştırılmazsa artarak devam edecektir. Saman alevi gibi gelip geçen duygusal tepkiler yaşanan aile kaoslarına benzin taşımaktan, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını körüklemekten öteye de gitmeyecektir.

Bayramda memlekette idim. Yakın dost, akraba-hısım çevresinde o kadar çok kaosa girmiş aile ilişkisi var ki! Öyle iki günlük evlilikler değil. 10-15-20 yıllık evlilikler çatırdıyor. 20 yılın sonunun da ayrılığın eşiğine gelmiş bir hımsın verdiği bilgi korkunç. Bir nevi kendini teselli için verdiği bilgiye göre “Bizim köyde 58 aile boşanmış son dönemde” diyor.

Unutulmasın her boşanma bir kaos, bir tartışma, bir husumettir. Karakola düşen aileyi kurtaramazsınız. Avukata düşen ailenin çatısı delinmiştir. Hele mahkemeye düşen aile karşılıklı düşmanlığın belgesidir.

Devlet çok acil ailelerin karakola düşmesini, avukata kapılmasını, hele mahkemeye mahkûm kalmasının önüne geçmelidir.

Bunun için sadece Aile Bakanlığının çalışmaları yetmez. Sadece Aile Bakanlığı ile çözemezsiniz. Hatta Aile Bakanlığının eliyle kaosu derinleştirirsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerine düşen görevi yapması kaçınılmazdır. Cumhurbaşkanlığı Sistemi çerçevesinde yasama yetkisi Meclis’indir. Meclis’in görevi sadece devletin işleyişine ait yasal düzenlemeler değil, toplumsal yapı aile ve kişilerin sorunlarının çözümüne kadar her alandaki düzenlemelerden sorumludur. Ailede bu konuda Meclis’in en önemli sorumluluk alanına girmektedir.

Yaşanan bu aile dramlarına çözüm için Meclis yeni çalışma yılında toplumun kanayan yarası haline gelen aile kaoslarının azaltılması için bütün kanunları, kanunların uygulamalarını ve eksiklikleri masaya yatırarak yasal çözüm üretmelidir.

Buradan Meclis Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’a çağrıda bulunarak Cumhurbaşkanlığı Sistemine uygun Meclis’in yasa yapma görevini bütün milletvekillerinin işin içine dâhil olacağı şekilde toplumun ihtiyaçlarına göre çalışır hale getirmek için adım atınız. Cumhurbaşkanlığı Sistemi içinde Meclis’in gücünün yürütmenin başı olan Başkanlık seviyesine getirilmesi kaçınılmazdır. Bunun içinde Meclis’te gerekli düzenlemeleri bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Kalın sağlıcakla…