Bir uçağın düşürülmesi 'normal zamanda' bile olağanüstü sonuçlar doğurur. Hele iki ülke arasında ilişkiler gergin, ortam sıcaksa 'kıvılcım etkisi' yapar. Suriye ile dost değiliz. Bahar havası çok gerilerde kaldı. Beşşar Esed'in kendi halkını katletmesine en sert tepkiyi Türkiye gösterdi. Dış politika ve strateji 'Esed rejiminin bir an önce gitmesi' üzerine oturtuldu.

Esed yönetimindeki Suriye, önceki gün Malatya'dan kalkan F-4 keşif uçağını düşürdü. Önce iddiaydı. Sonra Başbakanlık doğruladı. İki pilotun akıbeti belirsiz. Arama çalışmalarına 'Suriye'nin de katılması' izah edilebilmiş değil. Ayrıca "Türk uçağı olduğunu sonradan fark ettik." açıklaması da var. Gerçek şu ki Suriye bir Türk uçağını vurdu...

Bundan sonra ne olacak?

Ankara'da olağanüstü bir durum var. Yurtdışı dönüşünü İstanbul'a göre yapan Başbakan Erdoğan, uçağın rotasını Ankara'ya çevirdi. Akşam saatlerinde güvenlik zirvesini topladı. Olayı bütün yönleriyle değerlendirdi. Sonrasında yapılan açıklamada 'heyecan ve hamasetten uzak; sakin bir dil' kullanıldı ama bir kararlılık ifadesi de var.

Şu cümle dikkat çekici: "Türkiye olayın tam olarak aydınlatılmasının ardından nihai tavrını ortaya koyacak, atılması gereken adımları kararlılıkla atacaktır." Henüz tavır yok. Sadece tespit var. Düşen uçağın faili Suriye. Faili meçhul bir olay değil. Nasıl bir tavır olacak? Söz değil. Bir eylem içereceği 'atılması gereken adımlar' ifadelerinden belli. Adımlar 'kararlılıkla atılacak'.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün açıklamaları da aynı paralelde. 'Uçak düşürme olayını', 'neticesi ağır konu' olarak niteledi. Ve "Her şey ortaya çıktıktan sonra ne gerekiyorsa yapılacağından kimsenin şüphesi olmasın." dedi. Suriye'nin gerekçe olarak öne sürdüğü sınır ihlalini de 'kötü niyetli olmayan rutin olay' gördüğünü söyledi. En yüksek ağızdan gerekçenin kabul edilemez olduğunun ifadesi bu.

Üslup sakin ama ifadeler sert. Olması gerektiği gibi.

Bu açıklamaların da ışığında Ankara'daki havayı şöyle özetleyebilirim: Başkent'te kritik toplantılar yapıldığını, kapalı kapılar arkasında tavrın, atılacak adımların tartışıldığını tahmin etmek zor değil. Öncelik olayın aydınlatılmasında... Uçak nasıl düşürüldü? Olayın mahiyeti tavrın şiddeti ve atılacak adımların derecesi açısından önemli.

Ankara'da bir 'savaş hali' yok. İki ülke arasında savaş rüzgârları esmiyor. Derin sessizliğin sonrası ise meçhul... Hava biraz 'fırtına öncesini' andırıyor gibi. Bu olay ortada kalmaz. Suriye'ye bir cevap verileceği kesin. Ama nasıl? O belli değil. Beşşar Esed'in canını acıtacak bir karşılık olacak bu. Tek yol savaş değil elbette. Çok daha başka yollar var. 'Sözün ötesine' geçileceğini tahmin etmek zor değil.

Bölge zaten hassas. Ve Suriye sadece Suriye'den ibaret değil. Burası Ortadoğu. İç içe geçmiş denklemler var. Suriye aynı zamanda Rusya demek, İran demek... Türkiye karşıtı blok demek. Suriye'yi yalnızca nüfusu ve nüfuzuyla değerlendirmek doğru değil. Savaş iki ülke arasında olmaz. Herkes bu gerçeğin farkında.

Bazı Avrupa başkentleri Türkiye'nin Esed'e karşı güç kullanmasını istedi. Türkiye Batı'dan esen savaş rüzgârlarına kendini kaptırmadı ve çok dikkatli davrandı. Bir ülke için 'savaş', bedeli ağır olsa da her zaman seçenektir. Bu kendi savaşı olmalı. Başka devletlerin hesapları veya çıkarları için değil. Serinkanlılığı yitirmemek bu yüzden önemli. Adım atarken istikrar, ekonomi ve demokratik süreç de hesaba katılmalı.

Suriye'ye bir cevap da kaçınılmaz. Türkiye canı yanan bir ülke oldu. Mavi Marmara yarası kapanmadı. Terör acısı her daim taze. Dört gün önce Dağlıca'da 8 askeri şehit edenler sınırın öte yakasından geldi. Şimdi de Suriye... Bir devlet için duygusallıktan uzak politika geliştirmek önemlidir ama sokağa bakan yönü de var. Sokaktaki insanın hislerini yok saymak da pek mümkün değil. Ancak imkânların ötesinde bir dil kullanmak devletin inandırıcılığına gölge düşürür.

'Tavır ve atılacak adımlar' hem geleneği olan devletin ağırlığını yansıtmalı hem de sokaktaki insanın beklentisine cevap vermeli.