İLERİDE İnşaat sahibi Galip Ertekin, Kentsel Dönüşüm Yasasını değerlendirdi. Açıklamasında “Kentsel dönüşüm uygulamaları mülkiyet hakkını gasp etmenin gerekçesi yapılamaz” diyen Ertekin, kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren 7471 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştığını hatırlattı.

Kanunun afet riski altında bulunan bölgelerde kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırmak amacıyla hazırlandığını ifade eden Ertekin, bununla birlikte Kanun’un 6. maddesi ile yeniden tanımlanan “rezerv yapı alanı”nın mülk hakkının gasp edileceği yolunda, kamuoyunda endişelere yol açtığına dikkat çekti.

Ertekin’den rant odaklı yapılaşma vurgusu

Getirilen düzenlemelerin asıl amacının afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi olmadığını, rant odaklı yapılaşma olduğunu ifade eden Ertekin, açıklamasında 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinin ardından mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; tehlikeli yapıların tespit edilerek yenilenmesi gerekçeleri ile 2012 yılında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”un yürürlüğe konulduğunu anımsattı. 2016 yılında; uygulamaların ülke genelinde kamu denetimi olmaksızın uygulanabilmesi için; kamu düzeni ve güvenliği, yapı ve altyapı hasarları, kaçak yapılar da dönüşüm gerekçelerine dâhil edilerek 6306 Sayılı Kanunun her alanda uygulamasının önünün açıldığını belirten Ertekin, “Geçen sürede kentler afetlere karşı hazırlanmadığı gibi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle; tüm kentsel ve kırsal alanlar imara açılarak doğal, kültürel ve tarihî değerler rant ve yatırım araçlarına dönüştürüldü, olası bir afette kullanılması planlanan toplanma alanları yatırımcı ve sermaye sahiplerine tahsis edilerek, bu alanlarda iş merkezi, alışveriş merkezi, toplu konut ve stat yapılmasında bir sakınca görülmedi” diye konuştu.

Rant odaklı yapılaşma

6306 Sayılı Kanun’un amacı doğrultusunda çalışma yürütülmediğini; getirilen düzenlemelerin asıl amacının afetlere karşı riskli yapıların dönüştürülmesi olmadığını, inşaat ve konut sektörüne yönelik rant odaklı yapılaşma olduğunu ifade eden Ertekin, şöyle devam etti:

“Önerilen değişikliklerin afet riski altındaki yapıların ve alanların dönüştürülmesine, kentsel ve kırsal alanların afetlere karşı hazırlanarak sağlıklı, güvenli ve sağlam yapılı çevreler oluşturulmasına yönelik olmadığı, nitelikli mesleki hizmet üretimine olanak sağlamadığı; yapılaşmayı artırıcı, planlama bütünlüğünü yok sayan, barınma ve mülkiyet gibi temel anayasal hakları rant aracı haline getiren nitelikte olduğu görülüyor. 6306 sayılı Kanun’da getirilen düzenlemelerle; rezerv yapı alanlarının yeni yerleşim alanı olarak belirlenmesi zorunluluğu kaldırılmakta, mevcut kentsel ve kırsal alanlarda yerleşim yerlerindeki parsellerin ve yapıların rezerv yapı alanı olarak belirlenmesi sağlanmaktadır. Bu yolla tüm alanlarda yurttaşların mülklerine el konulmasının önü açılmakta; rant odaklı dönüşüm ve mülkiyet değişimi ile barınma ve mülkiyet haklarına el konulmaktadır.

Yapım, yıkım ve satış dahil tüm uygulamalarda maliklerin üçte ikisinin muvafakatinin aranması koşulu kaldırılmakta, salt çoğunluk yani yarıdan bir fazla ile işlem yapılmasının önü açılmakta, mülkiyet hakkı yok sayılıyor. Dönüşüm uygulamalarının ve karar süreçlerinin hızlandırılması gerekçesiyle getirilen bu düzenleme hakkında geçmişte 6306 ve 5393 Sayılı Kanunlar kapsamındaki uygulamalarda karşılaşılan sorunlar nedeniyle inşaat sektörü temsilcilerinin sürecin önünün açılmasını talep ederek, özellikle imar adalarında yapılan uygulamalarda anlaşma yoluna gitmeyen yapı sahipleri hakkında Bakanlığa raporlar sundukları bilinmektedir. Riskli yapı tespiti, yapının tahliyesi ve yıkımlarda kolluk kuvvetlerinin müdahalesi yoluyla zorla ve resen işlem yapılması öngörülmektedir.

Torba yasa ile Anayasa Mahkemesi kararları ile geçmişte iptal edilen düzenlemeler iptal gerekçeleri yok sayılarak yeniden düzenleniyor. Geçmişte de imar kısıtlamaları, yapının tahliyesi ve yıkılması, taşınmazın kamulaştırılması gibi işlemlerin riskli olmayan yapılara da uygulanmasına dair benzer düzenlemeler; mülkiyet hakkını sınırlandıran bu düzenlemelerin kamu yararı amacı taşımasının yeterli olmadığı ölçülülük ilkesi gereği, kamunun yararı ile bireylerin temel hakları arasında adil denge kurulması ve ölçülü olunması gerektiği mülkiyet hakkı kapsamında kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerinin olduğu ve düzenlemelerin bu hakkı sınırlandırdığı vurgulanarak iptal edildi. Mahkeme iptal gerekçelerini yok sayan ve kararları devre dışı bırakan değişiklikler yeniden düzenleniyor.”

Kentsel Dönüşüm Başkanlığına sınırsız yetkiler veriliyor

 Kamuya ait taşınmazlar devredilirken, özel mülkler kamulaştırıldığını, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanırken Kentsel Dönüşüm Başkanlığına sınırsız yetkiler verildiğini belirten Ertekin, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Kamu hizmetlerinin halka en yakın yönetim kademeleri tarafından yerine getirilmesi, yerinden yönetim ilkesine aykırı biçimde; yerel yönetimlerin yetkileri kısıtlanmakta, Bakanlığa ve Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na sınırsız yetkiler veriliyor.

Özel mülkiyetteki tüm taşınmazların rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi, resen riskli yapı tespiti ve zorla tahliyesi, ağır hasarlı-yıkılan veya risk altındaki yapıların satışı, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verme yetkisi, kamulaştırma, hisse satışı ve dönüşüm uygulamalarındaki tüm yetkiler, TOKİ ve idarelere kaynak aktarımı, kamu varlıklarının satışı, dış finansman ve kredi kullanımı alanlarında Başkanlık yetkili kılınmaktadır.

Büyükşehir’den BESOB’a yeni hizmet binası Büyükşehir’den BESOB’a yeni hizmet binası

Başkanlığa ayrıca dönüşüm uygulamaları için gerekli olan mali kaynağı oluşturmak adına planlama, arsa üretim çalışmaları yapma, Hazine taşınmazlarının değerlendirilmesi Hazine taşınmazlarının gelir elde etmek maksadıyla kullanılması için sınırsız yetkiler verilmektedir. Hazineye ait kamu varlıklarının devri ve satışı yoluyla kamuya ait kaynaklar sermayeye aktarılmaktadır. Ekonomik kriz koşullarında sağlıklı, güvenli ve sağlam yapılı çevrede barınma hakkına erişemeyen yurttaşlar yeniden borçlandırılmaktadır.

Getirilen düzenlemeler ile ekonomik sıkıntı içinde yaşayan yurttaşlar yeniden borçlandırılıyor. Ayrıca hak sahibi olduğu halde yeni yapılacak yapıların borçlanma bedelini ödeyemeyecek durumda olan yurttaşların mülkleri tapuda yeni kurulan Başkanlığa tescil edilecek; yurttaşların ise bu yapılarda oturmasına izin verilecek.

Savunma ve yargı kararlarına itiraz hakkı ortadan kaldırılıyor, hak arama özgürlüğü kısıtlanıyor. Yargı süreçlerinin hızlandırılması gerekçe gösterilerek; ilk inceleme, savunma, tebliğ, keşif ve bilirkişi incelemesi, itiraz ve istinaf başvuru süreleri kısaltılıyor. Ayrıca depremlere ilişkin her türlü iş, dava, soruşturma ve kovuşturmalarda; bilirkişilik temel eğitimlerini tamamlamamış ve uzmanlık alanında en az beş yıl çalışmamış kişilerin gerekli usulleri yerine getirmeksizin görevlendirilmesinin önü açılmaktadır.

Yakın dönemde ardı ardına yaşanan depremler; kentsel ve kırsal alanda bütüncül planlama ilkelerini reddeden anlayışın, kentleri her türlü afete karşı zayıf, güvencesiz ve risk altında bıraktığını gözler önüne sermiştir. Bu açıdan değerlendirilerek, büyük yıkımlara ve önlenemez kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları yaşananlardan ders alınarak terk edilmelidir. Afetlerden rant sağlanması amacıyla yürürlüğe konan düzenlemelerin, proje ve uygulamaların ivedilikle durdurulması gereklidir.

Barınma ve sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkının korunması çerçevesinde; hukuka aykırı riskli alan, rezerv yapı alanı, dönüşüm, kamuya ait taşınmazların devrine ve özel mülklerin kamulaştırılarak satışına ilişkin düzenlemeler geri çekilmelidir. Devlet tüm yurttaşlara eşit, sağlıklı, güvenlikli yaşama koşullarında nitelikli yaşam çevreleri sağlamakla yükümlüdür.

Afetler ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; sosyal devlet anlayışıyla geliştirilecek politikalarda bilim insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların ve tüm ilgili kesimlerin koordinasyonunun ve işbirliğinin sağlanması gözetilmelidir.”

Haber: Cengiz GÜNER

Editör: Macit ERMİŞ