STK’lar, özellikle gençlik STK’ları…

Birçoğu çok güzel ve hayırlı niyetlerle yola çıkıyor.

Ancak kısa zamanda iş taşra yöneticilerinin nüfuz kapma, kendini gösterme yarışına dönüşünce işte tam orada kısır döngü işlemeye başlıyor ve ne yazık ki amaç hâsıl olmuyor, olamıyor!

Türkiye’de gençlik ciddi anlamda bir savrulma yaşıyor. Neden mi?

En başta sosyo - kültürel değişimler, örnek teşkil edecek figürlerin azlığı, kitle iletişim araçlarının kalbe dokunamaması, gençliğin yarın kaygısı, işsizlik ve daha bir yığın şey…

Geçtiğimiz gün, çok önemsediğim ve büyük umutlar beslediğim bir Gençlik STK’sı bir ilçemizde üst başlığı “Medeniyet Okuması” olan bir etkinlik için çağırdığı ismi görünce yüksek sesle bir kahkaha atmışım ki gerçekten de ilk şaşkınlıktan sonra yüreğime hem korku hem de tarifsiz bir sızı düştü!

Medeniyet nedir? Medeniyet neyi kapsar ve bu alanda kim konuşabilir? Bunu herkes gayet iyi bilir! Bir Farabi, İbn-i Sina, Maturidi, İmam Gazali, Nizam’ül Mülk, Fuzuli, Baki, Nesimi, Şeyhülislam Yahya, Dede Efendi, Hayali Bey, Şeyh Galip, Mimar Sinan, Yunus Emre, Mevlana gibi zirvelerin isimlerini dahi bilmeyen bir takım sözde “uzman” ama gerçekte sadece sosyal medya fenomeni olma dışında hiçbir özelliği ve eğitimi olmayan kimselerin sırf takipçi sayısı kalabalık diye “Medeniyet Konuşması” yapması için davet edilmiş olması, olsa olsa, şaka olur herhalde, öyle değil mi?

Ama söylediklerimiz birer acı tespit, birer acı hakikat ne yazık ki! Gerçek kültür adamları, medeniyet erbabı, irfan ehli kimseler köşelerinde unutulmuş, cahil - cühela millete ahkâm kesmekte!

Böyle tipler hem hadsiz, hem hudutsuz hem de zır zır cahil tipler!

Medeniyet adı bile kirletiliyor! Yahu bu ülkede kültür ve medeniyet okumaları yapacak adam mı yok? Artık ya medeniyet sözcüğünü ağzınıza almayınız, ya da bu işi ehline veriniz! Öyle sosyal medyada kuru kalabalıklar takipçi listesine eklenmiş diye (ki bu kabarık listelerin de para karşılığı botlarla şişirildiği de malumunuz)  bir takım para tacirlerini böylesi işlerin içine boca etmeyin. Ziyadesiyle bu işin cılkını çıkardınız.

Bu söylediklerimin ciddiye alınmayacağını da biliyorum. 

Lakin burada tarihe not düşüyorum.

Yaptığımız işleri kırk kere düşünüp öyle yapmadıkça asla muvaffak olamayacağız. Televizyonda suretini gördüğünüz her kişi bu ülkenin en yetkin kişisi değildir! Bilmek ve televizyonda görünmek ayrı şeylerdir!

Nobel bilim ödülünü alan Aziz Sancar’ı da kimseler tanımıyordu, sosyal medya hesabı da belki yoktu! Ancak o bir deha idi! “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” düsturunu dahi öğrenmemiş ve içselleştirmemişiz ki!

Gençlik STK’ları “Medeniyet ve Kültür” sohbetlerini çok ciddiye almalıdır. Bu toplumun en az yararlandığı hususlar, en az ilerleme kaydedilen alanlar bu alanlardır oysa. Kültür ve medeniyet hususları bir kuyumcu titizliği gerektirir!

İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülke ’de köşelerine çekilmiş ne kadar gerçek münevver var bir bilseniz? Onlar yığınla bilgi, görgü, irfan ve tarihi bilgiyle unutulup giderken, gazete kupürleriyle insanlara bilgiçlik taslayan, irfan fukarası insanları bari gençliğimizin karşısına “ Medeniyet ve Kültür” konularında çıkarmayınız, lütfen. Bari bu iyiliği yapın ustalara!

Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler!” atalar sözü de tam olarak bu yazdıklarımızın bir özetidir aslında. Peki, kimdir bu Abdurrahman Çelebi?

“Asıl adı Müeyyidzade Abdurrahman Hatem Çelebi’dir. 15.yy da yaşamıştır. Aslen Amasyalıdır. Latifi, Tezkiresinde Osmanlıda ilk özel kütüphaneye sahip olan bilgin olduğunu ve kütüphanesinde yedi bin kitabının bulunduğunu söyler. 12 eser kaleme almıştır. İkinci Bayezid’in hem çocukluk arkadaşı hem de zamanın Rumeli Kazasker’idir.   Dört dil bildiği söylenir. Dönemin ünlü şairleri başta Mihri Hatun, Necati Bey ile Ebussuud Efendi, Tarihçi Kemalpaşazade gibi isimleri teşvik etmiş, desteklemiştir. Aynı zamanda dönemin en ünlü bilginidir. Bu atalar sözü onun ismine binaen söylenmiştir. Bilgi ve Abdurrahman Çelebi ayrılmaz ikilidir zira. “

Hâsılı kelam, lütfen ama lütfen ey STK’lar, Belediyeler, ya bu işi doğru dürüst yapın ya da bırakın gitsin bu işleri. Elbette birgün çıkar birer Müeyyidzade Abdurrahman Hatem Çelebi!”

Keçilere hiç lüzum yok, emin olun!