Türkiye'nin 1,5 yıldır karşı karşıya kaldığı acımasız ve imhaya yönelik saldırı dönemi kapanacak. Çünkü bugüne kadar yaşadıklarımız bizi öldürmeye yetmediyse bundan sonra karşılaşacağımız sıkıntılar daha da güçlendirecek, daha da hırslandıracaktır.

Türkiye kurulduğu günden bu yana içe kapanık, dışarıya bakmaktan aciz sadece batı hayranlığı üzerinde inşa edilmiş adeta hipnoz edilmiş geleneksel yapısından vazgeçiyor.  Her alanda daha global politikalara doğru yöneldi.  Daha doğrusu şartlar Türkiye'ye ‘ya yok olacaksınız ya da büyüyeceksin' tercihinde bıraktı.  AK Parti'nin iktidara geldiği yılların başında hiç unutmam Lübnan'da Hizbullah ile İsrail'in yaşadığı çatışmalar sonrası uluslar arası gücün bölgeye yerleştirilmesi kararı çıktığında Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ‘Bizim ne işimiz var Lübnan'da ‘ diyerek o gün Lübnan'a asker gönderilmesine karşı çıkmıştı. Bu tavırla devam etmenin Türkiye'yi ne duruma getirdiği malumdur. Artık varlığımız devam edecekse büyümek ve güçlenmek zorunluluğu ortadadır.

Büyüme ve güçlenme ise hep sancılı olur. Hazmedemeyen, alışamayan, aynı kalmamızı isteyenler çıkacaktır. Çünkü seni böyle kullanmaya alışmış, kullanmaya da devam etmek isteyen, istediğinde elindeki ekmeği alabilecek birileri hep çıkacaktır.O nedenle böyle bırakmak isteyeceklerdir. Fakat sonuçta büyümek ve güçlenmek zorundasındır.

Aslında dün ve bugün yaşadıklarımız bunun yansımalarıdır. Yarında yaşamaya devam edeceğiz. Fakat dünde değiliz. Bugündeyiz ve yarınlarımız var. Yarın bugünden daha gülcü olacağız. Çünkü ayaktayız ve yaşıyoruz. Ayakta ve yaşamaya devam ediyorsak büyümemizi engelleyecek önümüzde hiçbir güç duramaz.

Bizi yıkacak, bizi engelleyecekler kusura bakmasınlar ‘Atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti'. Hani derler ya ‘Geçti Bor'un pazarı' onun gibi. Çünkü özellikle 2014'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından AK Parti'de yaşananlar, ardından 7 Haziran 2015 seçimleri, Temmuz 2015'te başlayan PKK terör örgütü hendek savaşları yetmedi, 15 Temmuz darbe girişimi ortada. Bunlar Türkiye'yi durduramamış ve öldürememişse bu niyette olanlar hizaya gelmek zorundadır.

Şu unutulmasın; 5 bin yıllık Devlet Aklı hiçbir zaman inisiyatifi teslim etmez. İnisiyatifi kaçırdığı zannedildiğinde bilinsin ki sabır devrededir.  Bin yılların zaman ve zemin kullanma tecrübesi daha geçmişi 500 yıl olmayanları yarı yolda bırakır. Şu anda da birçok senaryo, birçok iddia duyuyorum. Şer cepheler hiç boş durmuyor. Bundan önceki yazımda da bahsettim. Başkanlık Sistemini şu an yeni manevralar yapma ve inisiyatifi ellerine geçirme adına ABD, İngiltere, Almanya dâhil birçok şer güç istiyor. Bunların içimizdeki maşaları istiyor. Hepsi devredeler.  Hatta duyumlara göre şu an 'istediğimiz şekilde geçiyor' diye sevinenlerin bile olduğu iddia ediliyor. Fakat bunlar 300-500 yıllık geçmişleri ile 5 Bin yıllık Devlet Aklı'na galip geleceğini zannetmesinler.

Soralım Türkiye 2015 Temmuz'undan bu yana bölünmenin eşiğinde değil miydi? 15 Temmuz Darbe gecesi Türkiye'nin işgal planları birilerinin önünde ve 50 Bin PKK-PYD ve DAEŞ militanı Kobani'de hazır bekletilmiyor muydu? Darbe başarılı olsaydı İstanbul'un Anadolu yakasına kadar bütün Anadolu yağma edilmeyecek miydi? Evet, edilecekti. PYD'nin sözde lideri Salih Müslim'in Urfa'da ki karargâhı hazır değil miydi? 

Şimdi hangi duruma geldik? Ülkesi işgal edilecek durumda görülen, Güneydoğu'nda ki 500 milyar dolar değerindeki petrolün üzerine PKK ile birlikte oturma hülyası kurulan Türkiye bugün El Bab'ta, Münbiç'te, İdlip'te, Halep'te. Hatta Musul'da, Kerkük'te, Erbil'de. Kuzey Irak'ta ‘Kürt-Türkmen Federasyonu' kurulmuş durumda. Geri dönüşü olmayan bu yolda bölgenin en büyüğü olmak zorundayız. 

Kesin olan şu var, ölmemişsek, ayakta isek büyümekten ve güçlenmekten başka bir çıkar yolumuz yok. Gelecek bizimdir. Gelecek torunlarımızındır.

Not: ABD öyle bir belayla karşı karşıya ki Ortadoğu ile uğraşırken dünyayı kaybettiğini yeni anladı. Şimdi onlar bazı konularda bizim ipimize muhtaç hale geldiler.

Kalın sağlıcakla…