Şu net bilinmelidir. Sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda yaşanan olaylar de tesadüfe yer yoktur. Kendiliğinden olaylar doğup, tesadüfen gelişmeler yaşanmaz. İşte bu noktada etkilenenler, etki edenler, yönlendirenler, planlayanlar, uygulayanlar diyeceğimiz birçok ana ve tali unsurla karşı karşıya kalırız.

Üniversitelerde her türlü alanda ilim dalı, bilim alanı konusunda uzmanlaşma vardır. Toplumsal alanla ilgili sosyolojinin dışında bir dalı göremezsiniz. Oysa dünyada toplum mühendisliği denilen bir gerçek vardır. Bildiğimiz kadarı ile üniversitelerde okutulmaz, mesleği yoktur. Ama gerçekte bütün devletlerin toplumsal yapıları bu mühendislik esasları ile yönetilir, yönlendirilir.

Bizlerin el yordamı ile olayların seyrinden çıkararak gördüğümüz bu gerçeğin nasıl işlediğini de pek bilmiyoruz.  Kimler nasıl ve ne şekilde yönlendirmektedir ondan da haber dar değiliz. Öyle zannediyorum ki çok küçük bir zümre bu ilim üzerine uzman ve ülkeleri de ülkeler arası ilişkileri de yönlendiren bu zümredir. Yani bu ilme vakıf ve bu ilim sayesinde gücü elinde bulunduran kesim sosyal hayattan, kültürel yapıya, ekonomik işleyişten siyasal değişimlere kadar istedikleri yönü verebiliyorlar. Bu yapıların uzayan toplumsal yapılar içinde kolları olduğu da muhakkak. Aksi taktirde toplumsal uygulamasını hayata geçirmeleri imkânsızdır.

Toplumsal mühendisliğin en rahat uygulama alanı seçimlerdir. Bütün dünyada durum böyledir. Seçim öncesi algılar, beklentiler oluşturulur toplumun yönü ona göre belirlenir. Sonrasında verilen mesajlarla da sonuca ulaşılır. Karar verici mekanizmalara yön verilir.

Türkiye uzun süredir ciddi bir toplumsal mühendisliğin hedefindedir. Kendisine biçilen rolün dışına çıkması karşısında hizaya çekilmek konusunda bir çabanın içinde olunduğu görülüyor. Çevremizde olup bitenlere karşı gösterdiğimiz refleksler, aldığımız tavırlar ve yeni bölgesel dizaynlara karşı gösterdiğimiz direnç Türkiye’nin toplumsal mühendisliğin hedefi haline getirdiği muhakkak. Onun için bir dönem terörle, bir dönem çevremizdeki ablukayla karşı karşıya kaldık. Şimdi ise ekonomik manevralarla  siyasal şekillenme hedefleri ile işin bitirilmesi hedefleniyor.

24 Haziran seçim sonuçlarına toplumsal mühendislik penceresinden bakıldığında müthiş bir başarı elde ettikleri görülüyor. Cumhurbaşkanlığı Seçiminde % 52,6 alan bir liderin partisi bütün seçim anketlerinde %47-49 bandında görülürken %42,5’larda tutulması sağlandı. TBMM’de çoğunluğu bile alması engellendi. Şimdi geçireceği yasalarda mutlaka bir partinin yedekte bulunması kaçınılmaz.

Şimdi de 31 Mart Yerel Yönetimler seçimlerine gidiliyor. Bugüne kadarki seçimlerde AK Parti’nin popilitesi Recep Tayyip Erdoğan ismi üzerine kuruluydu. Onun algısı AK Parti’nin alacağı oy oranını belirlerdi. Bu seçimlerde ilk defa aday algılarının etkisi çok fazla olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimlerde etkinliğinin azaltılması manevrasının toplumsal yapıda tuttuğu görülüyor. Bu  noktada Genel Merkez karar vericilerinin Erdoğan’ı adaylar konusunda bilgilendirmelerinde ki yönlendirmelerinde çok dikkatlice takip edilmesi kaçınılmazdır. Bu açıdan adaylar konusunda yapılacak hataların faturası ağır olacağa benziyor.  O nedenle yerel seçimlerde toplum mühendisliğine imkân verilmemelidir.

Kalın sağlıcakla…