HAVVA nine dünyada tek başına kalmıştı.
Geçimini bahçesinde kendi elleriyle yetiştirdiği gülleri satarak sağlıyordu.
Güllerinin hepsinin paha biçilmez olduğunu düşünürdü nine. Onu terk etmeyen tek canlı gülleriydi çünkü. 
Gök kuşağını andıran renge bürünen bahçesindeki güllerine konuşur, kokularını yüreğinin derinliklerine çekerdi. 
Havva nine, sabah erkenden kalktı, güllerinden güzel bir demetler hazırlayıp, sepetine yerleştirdikten sonra, onları satabilmek için kent merkezinin yolunu tuttu..
Ninemiz, acıktığını hissetti ve güzel bir ağaç gölgesinde dinlenmek için hamle yaptı. 
Tam o sırada genç bir delikanlı yoldan geçmektedir. Selâmlaştılar.  
Havva nine, acıktıysa delikanlıya da bir dilim kuru ekmek verebileceğini söyledi. 
Delikanlının da karnı çok açtı. Teklifi işittiğinde gözlerinin içi güldü. Memnuniyetle kabul etti..
Nine, mutluluk içinde çıkısında ne var ne yoksa delikanlı ile paylaşırken bir yandan da çok hoş sohbet etmeye başladı.
Bir süre geçtikten sonra nineciğin uykusu geldi ve farkında olmadan ağacın gölgesinde uykuya daldı.
Aradan vakit geçti ve Nine tatlı uykudan uyandı. Sağına soluna bakındı. 
Ne delikanlı vardı, ne suyu, ne kuru ekmeği, ne zeytini ve ne de geçimini sağlamak için satmaya götürdüğü o çok sevdiği gülleri…
Bunun üzerine Havva Nine etrafına gözleri dolu dolu baktı ve şöyle dedi: 
- “Ne suyumu , ne ekmeğimi zeytinimi senle paylaştığıma üzüldüm, ne de güllerimi alıp gitmene içim yandı. Ah evlat ahh..  Sen benim içimdeki, yaşlı yüreğimdeki güveni alıp götürdün ya...”
...
Yüreğin cız etti değil mi benim gibi. Ninenin bir dilim ekmeğini paylaştığı delikanlıya ‘bre nankör’ dediğini işitir gibiyim. Daha farklı ifadeler de dilinin ucuna kadar geldi ama yutkundun.
Güven dediğimiz şey işte bu kadar çok değerli ve anlamlı kardeşlerim. Kaybettiğinde geri kazanılması hayli zor...  
***
İNSANLIK DEĞİŞMEDİ TEKNOLOJİYLE BOZULDU!
ÇOK iyi biliyorum. 70'li yıllarda semtimizdeki bütün evlerin kapıları açıktı. Hırsızlık yaşandığını hatırlamıyorum.
Yine bizim kuşak iyi bilecektir. Cuma günleri namaz vakti geldiğinde çarşıdaki işyerlerinin kapısına sadece bir sandalye bırakılırdı. Kuyumcuların bile kapısı kapanmazdı.
İnsanlar birbirine güveniyordu, inanıyordu.  
Bugün dört bir yanda güvenlik kamerası var, ama açık tek kapı yok!
İnsanlık olarak hep birlikte güven bunalımı yaşıyoruz. 
‘Hayatta kimseye güvenmeyeceksin’ diyeni haklı çıkartırcasına insan insana güvenmemeye başladı. 
Dost dosta, kardeş kardeşe, komşu komşuya güveni kaybetti. 
Oysa Rabbimin yarattığı insan hiç değişmedi.  İnsanı, insanın yarattığı teknoloji bozdu.
İnsanlık bu güven ihtiyacını karşılamayı birbirine güvenmekte aramıyor. Teknolojinin imkanlarını seferber ederek güveni arıyor!
Ne oldu bize böyle kardeşlerim?
***
GÜVENSİZLİĞİN İKİ TEMEL NEDENİ ŞU:
KUTLU Doğum Hafta-sının bu yıl ki teması ‘Hz. Peygamber ve Güven Toplumu’ olarak belirlendi. 
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in şu sözleri  bence yaşadığımız ortamı çok iyi özetliyor: 
Bütün insanlık, güvensizlik girdabına girdiğinin farkındadır. 
Ancak güveni nasıl yeniden inşa edebileceği konusunda yaşanan tereddütler söz konusudur.
Çünkü güven konusu insanın içinden başlar, güven konusu insanın kalbinde, insanın nefsinde tesis edilemediği zaman imanla, eman arasındaki ilişkiyi kurulamadığı zaman güveni tesis etmek mümkün olmaz.
 Güvensizliğin, emanın kaybolmasının iki sebebi var, inançsızlık ve adaletsizlik. İnanca zulüm karıştırmak güveni de ortadan kaldırıyor."
"İnsanın içini kemiren korkular, endişeler, gelecek korkusu, makam, mevki kaybetme korkusu, bütün bu korkular aynı zamanda insanı bir güvensizlik girdabına sokuyor" diyen Görmez, reçeteyi şöyle yazıyor: "Bu korkuları gidermenin yolu, gerçek emanı kalbe yerleştirmenin yolu gerçek bir imandır."
İşin özeti şu: 
İnsanlık insanlığa emanet...
...
------------GÜNÜN SÖZÜ---------
Mümin insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. | Hadisi Şerif