BİZ gazetecilerle meslek örgütleri zaman zaman ba-sın özgürlüğünden dem vururuz.
Anayasa'daki "Basın hürdür, sansür edilemez" maddesine atıfta bulunarak, kendimizi her şeyin üzerine koyarız.
Yaptığımız haberin toplum veya ülke yararına olup olmadığına bakmadan önce, gelen tepkilere "basın özgürlüğüne darbe  vuruluyor"  karşılığını vererek ortalığı ayağa kaldırırız!
Elbette, basın özgür olmalı, gazetecinin yaptığı haber sansüre uğramamalı.  
Halkın doğru bilgi edinmesi engellenmemeli.
Elbette, gazeteciler korkmadan gerçekleri yazabilmeli.
Kamu adına denetim görevini yılmadan sürdürmeli. 
Buna kim karşı çıkabilir ki?
Zaten gazetecinin bunları yapması, bu içerikteki haberlere imza atması, hem devletimizin, hem de halkımızın yararınadır. 
Ancak...
Ülkemizde basın özgürlüğü çok farklı yorumlanmaya veya görülmeye başlandı.
Son örnek, MİT tırlarıyla ilgili haberler. 
Bana göre Türk basın tarihine "jurnallik" örneği olarak tarihe geçecek bu habere tepki gösterilince, yine "basın özgürlüğü"nün arkasına sığınıldı. 
Cumhuriyetin haberini savunanlar ve; "Basın özgürlüğü engelleniyor. Basın susturulmak isteniyor" diye ortalığı velveleye veriyor.
Sadece bununla kalsa iyi, Amerikan, İngiliz, Alman ve Yahudi basınını da arkalarına alarak, sanki Türkiye’de basın özgürlüğüne büyük darbe vurulmuş gibisinden bir hava estirmeye çalışıyorlar dünya üzerinde..
Bunlar arasına bende katılmak isterdim ancak; 
Bizim ülkemizde Basın o kadar özgür ki; Cumhurbaşkanına hakaret, tehdit, küfür edilebiliyor. Bu yetmiyor! Devletin sırlarını da ifşa edilebiliyor. 
Söyleyin bu özgürlük Amerika'da var mıdır?
Tamam birbirimizi sevmiyoruz, bu çok açık. Geçelim bunu. Ama hiç olmazsa Türkiye'nin çıkarları, menfaatleri noktasında ortak hareket edelim. 
Klasik deyişle;
Hepimiz aynı gemide yolculuk yapıyoruz, batarsa hep birlikte batarız!
...