Genel kabule göre; yerel seçimler ile genel seçimler arasında seçmenin bakışı farklıdır.

Evet, kör bir bakış açısıyla “iktidar partisine mensup değilsen o belediye hizmet veremez” diye ve daha çok siyasi çekişmelerde ileri sürülen bir iddia hep gündemde yerini korur ama buna en büyük cevabı Eskişehir, Tunceli, Aydın, Manisa başta olmak üzere harikalar yaratan pek çok il ve nice ilçe belediyesi verecektir ki son dönemde kuşkusuz Ankara ve İstanbul’u da buna eklememiz gerekiyor. 

Ayrıca yine biliyoruz ki, objektifliğini yitirmemiş vatandaş, elbet muhalefet partilerinin yönetimde olduğu belediyelerde hükümetin belediyeleri çalıştırmamak için ne gibi engeller çıkardığını da gözlemlemektedir. 

İstanbul örneğinden gidersek, yeni taksi plakası verilmesinin engellenmesi, kredi kullanımının zorlaştırılması, metrobüs alımlarına engellemeler, BB Meclisi’nde karar alınamaması için tümüyle siyasi itirazlar ve çalıştırmama taktikleri… Galata Kulesi’ni bile aldılar İBB’nin elinden, hatırlayın…

Sığ siyaset sığlığında olmayan vatandaş kuşkusuz neyin ne olduğunu görüyor.

Lafı şuraya getireceğiz…

Belediyeleri daha sıkı takip eder vatandaş.

Çünkü İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropolleri ayırın bir kenara, orta ve küçük ölçekteki yerleşim yerlerinde kimin ne olduğunu, kimlerin kimlerle beraber olduğunu, neler yapıldığını, neler yapılmadığını biraz ilgili her vatandaş bilir, takip eder, izler.

Tanır çünkü…

Belediye Başkanı’nı direkt tanımasa da mutlaka ekibinden, belediyeden tanıdığı, bildiği eşi dostu ahbabı arkadaşı vardır.

Haliyle vatandaş için yerel seçim, kendisinin kaale alındığını gösterdiği için çok daha etkileşimi haiz bir siyasal fonksiyondur.

Belediyeler de bu sebeple yaşayanlarıyla ne kadar iç içe girmişse o kadar başarılı addedilir. 

Belediyeler dokunursa kentliye; kentlinin sesini duyabilirse, kısır siyaset içinde çıkar ve güç sarhoşluğuna düşmezse eğer ve modern bir vizyona sahipse ekip olarak, bu çerçevede çok odaklı, sürdürülebilir bir kenti inşa ederek geleceğe isimlerini unutulmayacak biçimde yazdırabilirler.

Bu noktada keşke tüm yerel idareciler Büyükerşen vizyonuna sahip olsalar diye düşünmeden edemiyoruz.

Çünkü, Eskişehir’i dünya kenti yapan, Anadolu’nun bozkırında bir Avrupa rüyasını gerçeğe dönüştüren emsalsiz ve kuşkusuz Türkiye’nin geneli açısından baktığımızda gelmiş geçmiş en başarılı belediye başkanıdır Büyükerşen…

Şimdi yaşı bahane edilerek önüne ket vurulmaya çalışılsa da Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı yapması gereken bir isimdir Büyükerşen.

Farklı bir açıdan baktığımızda da Maçoğlu örneğini de görmezden gelemeyiz. Kaynakları kıt olmasına rağmen tüm israf ve lüksten ayrılan, vatandaştan biri olan, şatafattan uzak duran ve en önemlisi de üretim odaklı ve katılımcılığa açık, müşterek yönetim anlayışında üretim şantiyesine dönen bir belediye yaratmıştır Maçoğlu Tunceli’de…

Ve ne hikmetse her başarının cezasız kalmadığı akıl almazlıklar alemi haline dönen ülkemizde Büyükerşen gibi Maçoğlu’nun da -tabiri caizse- başı yenmek istenmektedir.

Velhasıl…

Belediyecilik geniş bir vizyon gerektirir. Şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim ile kaynakların yatırım ve üretim odaklı kullanıldığı, yeşile sevdalı, kültür ve sanat ile harmanlanmış; insanın birey olarak hatırlandığı ve kentlinin ufkunu açan yönetimler başarı getirir. 

Bu noktada bir belediye başkanının ekibinin çok iyi donanımda olması şarttır. 

Belediye Başkanı’nın kuşkusuz kendi profili seçmen için ilk plandadır ama her başkan adayının geleceğe dönük vaatlerinin somut ve hayata geçirilebilir olmasındaki en önemli argümanlardan biri ekibinin profesyonel vasıfta olması gerekliliğidir.

Kentler her gün gelişen, değişen, büyüyen, ihtiyaçları insan gibi sınırsız olan yapılardır. 

Önemli olan kent kaynaklarının akla uygun kullanılarak kalıcı eserler yaratılabilmesidir.

İnsanı odağına alan ve kentin geleceğine iz bırakan belediyeler ideal yerel yönetimlerdir.

Yaklaşan yerel seçimlerde ortalık giderek toz dumana karışacakken bunları kendisine ilke alan bakış açısı yarışa bir adım önde başlayacaktır, unutulmasın.