CHP devlet odaklı politikalar üretmiş bir parti. Bu statükocu yaklaşımın faydasını değil zararını gördü. Çok partili dönemde sandıktan hiç iktidar olarak çıkamadı. Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte pek cesur olmasa da katı politikalarda esneme başladı.

Türbanı kimi CHP'liler simgesel olarak Hitler'in gamalı haçına benzetirken Kılıçdaroğlu'nun "Üniversitelerde başörtüsü serbest olmalı." çıkışı ileri bir adımdı. Bugün her alanda olmasa bile CHP'nin kimi politikalarında bir 'değişim sancısının' yaşandığını söylemek mümkün.

Sivil toplum örgütlerine yaklaşım bunlardan biri... Kılıçdaroğlu dün bir grup basın mensubuna 'Özgür insan, kardeşçe yaşam' sloganıyla CHP'nin 'sivil topluma' nasıl baktığını anlattı. Yeni politika bir çalışmanın ürünü... Raporu hazırlayan genel başkan yardımcıları Sencer Ayata ile Umut Oran... Prof. Ayata bir toplum bilimci... Sivil toplum onun akademisyen olarak da ihtisas alanına giriyor.

Dün o toplantıda sivil toplum adına söylenen her söz, CHP için yeni yaklaşım, yeni politika anlamına geliyordu. Kılıçdaroğlu, "Güçlü devlet, zayıf sivil toplum anlayışını tersyüz edeceğiz." diye başladı söze ve "Sivil toplum güçlü olursa devlet güçlü olur." dedi.

Ardından bir tespit yaptı ve CHP'nin bugüne kadar sivil toplum örgütleriyle samimi ve derinlikli ilişki kuramadığından yakındı. Kılıçdaroğlu burada haklı. Sivil toplumdan kasıt sadece dernek ve vakıflar değil, her türlü inanç grubu...

CHP bugüne kadar sivil toplum örgütlerine devletin gözüyle baktı. Bir sosyal gerçeklik olarak görmedi. Güvenlik perspektifinden değerlendirdi; laiklik, rejim kriterlerine tabi tuttu. Kimini 'tehlike' saydı, kimini 'tehdit' olarak algıladı.

Bir ara sivil toplumun anlamını değiştirdi. Hatırlayacaksınız, "TSK sivil toplum örgütüdür." diyen CHP'liler çıktı. Sivil toplum örgütlerine devlet ve güvenlik odaklı bakınca kaçınılmaz olarak siyaseten yakınlık duyduğu çok azıyla sağlıklı ilişki kurabildi.

CHP düne kadar sivil toplum örgütlerini özellikle de dinî grupları istihbarat teşkilatlarının raporları, güvenlik birimlerinin değerlendirmeleri ışığında yorumlardı. Şimdi bilime yöneldi... Ve teorik düzeyde de olsa CHP'nin sivil toplumu bir sosyal olgu olarak görmesi ileri bir adım. Türkiye için küçük olabilir ama CHP için büyük bir adım olduğu kesin.

Kılıçdaroğlu'na bazı dinî gruplar vurgulanarak sivil toplum açılımının pratiğe dönük yansımaları da soruldu. Cevabı özetle şöyle oldu: "Biz her türlü sivil toplum örgütünü savunuyoruz. Düşünce ve inanca yasak getirmekten yana değiliz. Dinî inanç gruplarının bir araya gelerek yaşamalarını, örgütlenmesini kimse yasaklayamaz. Biz inanç gruplarına saygılıyız. Siyasete belli bir mesafe içinde olmasını istiyoruz. İnanç birlikteliği siyasetin ötesinde olmalı. Etnik ve inanç örgütlenmesi Türkiye'ye özgü değil, Avrupa'da da var. Devletin insanların manevi dünyasına, inançlarına müdahale etmesini doğru bulmuyoruz."

Kılıçdaroğlu'nun içinde hiç rejim, laiklik, tehlike ve tehdit geçmeyen sözleri CHP'nin her türlü inanç grubunu kabullendiği, her türlü sivil toplum örgütünü bir sosyal gerçeklik olarak benimsediği anlamına gelmiyor mu? Bence geliyor.

CHP liderinin kimi eleştirileri de vardı. Bunlar daha çok siyasî içerikliydi. Kuşkusuz raporda da itiraz edilecek hususlar yok değil, var. Sivil toplum örgütlerine biraz daha içeriden bakılabilirdi sözgelimi. Ancak ben bardağın dolu tarafıyla ilgiliyim. CHP'nin her türlü sivil toplum örgütünü kabullenmesi 'yeni politika' anlamına geliyor.

Bakalım raporda yazanlar ve söylenen sözler 'eylem planına' dönüşecek mi?