Günün birinde Sultan Mahmut tüm vezirlerini toplamış.
Kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını istemiş. 
"Bu öyle bir yüzük olsun ki, bakan, gören mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise, kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın." demiş.
Sultanın adamları dört bir yana haber salmış, araştırıp soruşturmuşlar. Günler haftaları, ayları kovalamış. Çaldıkları kapılardan, sordukları bilgelerden yanıt alamamışlar.
Sonunda bilge Derviş'i bulup yardım istemişler. 
Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp vermiş. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulmuş. 
Sultan önce bir şey anlamamış. 
Çünkü son derece sade bir yüzükmüş kendisine verilen.
Sultan yüzüğü takmış, huzuruna çağırdığı en zengininin de en fakirinin de yüzündeki mutluluk ışığını görünce; 
"Tamam işte bu yüzük" demiş..
Sonra üzerindeki yazıya gözü takılmış. Biraz düşünmüş ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılmış.
O yüzüğün üzerinde "Bu da geçer yahu" yazıyormuş....
***
Bazen öyle boğuluyoruz ki hüzne, daha kötüsünü düşünemiyoruz. 
Bazen de öyle seviniyoruz ki, sanıyoruz yaşamımızın her anı öyle olacak. 
Oysa dünyada herşey zıttıyla birlikte var. Yaradan öyle yaratmış çünkü.
Bizlerin duyguları da böyle. 
Bazen acı, bazen tatlı, bazen mutlu, bazen hüzünlü. 
Bazen biri çıkıyor öne, bazen diğeri. 
Acı da var, mutlulukta..
Zenginlikte var, fakirlikte. 
Zengini de fakiri de acıyı ve mutluluğu yaşıyor, 
Fakiri zenginliği, zengini fakirliği bir şekilde tadıyor. 
Önemli olan hepsinden birer ders alabilmek, çıkarabilmek.. “Bu da geçer yahu” diyerek yaşamın kalanına yön verebilmek. 
Unutma!
Hayat dediğimiz şey acısıyla da güzel...
***
NEFESİN BİLE SANA EMANET İSE...
Kardeşlerim; 
Doğduğun günden öldüğün ana kadar yaşam bir sınav sahnesi. 
Yaradan öyle veya böyle hepimizi sınavdan geçiriyor. 
Kendimden küçük bir örnek  vereyim sana. 
Hayata bakış açımda bir 20-25 yıl öncesine göre tarifini yapamayacağım kadar büyük değişim var. 
İnsanın yaşamında en çok sevdiği, en fazla değer verdiği ‘biricik’ gördüğüdür kesinlikle annesi.. Benim de öyleydi. O 22 yıl önce vefat ettiğinde önce anlamadım  bir şey. Eksikliğini hissettikçe  bambaşka dünyayı keşfettim..
Şunu da belirteyim. 
Anne acısı yaşamadan önce birinci derecede yakınımı kaybetmemiş, 
Sanki ilelebet yaşam sürecek hissi taşıyordum zihnimde.
Sonrasında babam ve ağabeyim vefat etti. 
Sanki her bir ölüm ayrı bir sınavdı benim adıma.
Öncesinde ölüm haberi aldığımda yüreğimde herhangi bir şey hissetmezdim. 
Falanca öldü dediklerinde rutin gelirdi bana.. ‘Lay lay lom’ devam ederdim yaşama. 
Ama...
Canınızdan birer parça olarak gördüğünüz yakınlarınızı kaybettikçe başka bir hayatı keşfediyorsunuz..
***
Diyeceğim şu; 
Kendi başınıza gelince anlıyor, biliyor, görüyor, yaşıyor ve hissedebiliyorsunuz bir başkasının da çektiği acıyı..
Kardeşlerim,
İnsan yaşadıkça ve yaş ilerledikçe çok şeyler öğreniyor.
Her dakika, her saat, her yeni gün yeni bir sınava tabi tutuluyoruz. 
Canım gibi sevdiklerimi kaybetsem de, büyük acılarla baş başa kalsam da..
Yaşamda en büyük acının sabır olduğunu öğrendim ben.  
İmam Gazali’nin çok güzel bir sözü var;
Asıl hüner, afiyet ve bollukta sabretmesini bilmektir, bunun sabrı, onlara güvenip bel bağlamamaktır, hepsinin kendi elinde emanet olduğunu ve bir anda alınıp yok olabileceğini bilmektir.
Ne mutlu bunu bilebilene..
02 MAYIS 2017