MUTSUZ, yorgun ve bitkin bir dervişe sormuşlar: ”Canın ne istiyor?” 
Dervişin yanıtı pek kısa olmuş: “ Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.” 
Aynen bu durumdayım bugünlerde. 
Çok yorgunum!
Bedensel veya zihinsel değil bu yorgunluk. 
Gönül yorgunluğu, kırgınlığı sanırım benimkisi.
Hayatta olup bitenleri gördükçe yoruldum. 
Yalnız kendisinin değil, başkalarının da acılarına katılması ve katlanması başaranların daha sağlıklı yaşabildiği gerçeği ortada iken..
Sevinci, tasayı paylaşmasını bilemeyen, ortak payda da buluşamayanların sayıca fazlalaştığına şahitlik ettikçe yoruldum. 
Yaşamın gerçeklerini, insanların birbirine ettiği kötülüğü kendime kabul ettirirken yoruldum.  Gerçeklerle yüzleşirken bitap düştüm.
Hem baksanıza şu yaşadığımız olaylara.
En tazeleri Halep.. Dolmabahçe.. Kayseri..
Ateş düştüğü yeri yaksa da.. O yiğitlerin, o kahramanların aileleri, yakınları, ülkesini seven, geleceğini düşünen herkes gibi benim de yüreğim sızlıyor.
Bugünkü yazımı yazmak amacıyla geçtiğimde klavyenin başına, ekranda açtığım boş beyaz sayfaya baktım uzun uzun.
Kötülükleri yazarak karalamak gelmedi o beyaz sayfayı içimden..
İşte bu yüzden, böyle zamanlarda içimi umutla doldursun diye okuduğum bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
****
BAZEN GÖRÜNEN GERÇEĞİN KENDİSİ DEĞİLDİR..
UNUTMA.. BU DA GEÇER!
DERVİŞİN biri, uzun ve yorucu yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. 
Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler. 
Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından Şakir bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir. 
Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır...
Yola koyulma zamanı gelen Derviş, bizim Şakir’e teşekkürlerini sunarken; “Böyle zengin olduğun için hep şükret” diye nasihat verir!
Şakir şöyle karşılık verir Derviş’in sözlerine;  “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer...”
...
Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. 
Birkaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. 
Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir’den söz eder. 
“Haa o Şakir mi?” der köylüler; “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. 
Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi, 3yıldır Haddad’ın hizmetkârıdır.
Şakir, bu kez dervişi son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. 
Derviş, vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve ondan şu cevabı alır: 
“Üzülme... Unutma, bu da geçer...”
...
Derviş, gezmeye devam eder ve 7 yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer.
Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. 
Bizim Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırıyla yine yörenin en zengin insanıdır.
Derviş, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: 
“Bu da geçer...”
...
Kardeşlerim, 
Hayat bazen yorgun düşürse de bizi, bu günler geçecek ve Türkiye, senin, benim, hepimizin hayal ettiği o  güzel günlerine kavuşacak.
Gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız huzurlu, güvenli coğrafyada refah içerisinde yaşayacak.
Mutlu ve umutlu olun!
21 ARALIK 2016