ÇOCUK denilecek yaşlarda sayılırdım medya sektörünün içerisine ilk adımımı attığımda. 
Hani bir nesil vardı; “Eti senin, kemiği benim” denilen.. İşte o nesiliz biz.
Ne çocukluğumuzu yaşadık doğru dürüst, ne gençliğimizi. 
‘Vakti geldi. Evleneceksin’ dedi anamız, kırmadık. Gidip oturduğumuz nikâh masasından kalkıp habere koştuk. Çocuklarımız oldu, yüzlerini göremedik!
Sosyal hayatın içerisinde olmamıza karşın, yaşayamadık!
Yıllık izin nedir, hafta sonu tatili nasıl bir şeydir bilmedik!
Ramazan ve Kurban bayramlarında yan gelip yatarken sizler, 
Bizler, haberlerden haberdar olasınız diye   olaydan olaya, kazadan kazaya koştuk. Vekilin, bakanın, başkanın peşine takılıp ettiği kelamı habere döktük..
★★★
Gün geldi. 
Etten kemikten yaratılmış insan olduğumuzun farkında bile değildik!
Hiç unutmam.
Bandırma Caddesi üzerinde yürürken sürücüsü ehliyetsiz olan bir otomobil, kaldırıma çıkarak çarpmıştı bize.
Gözleri açtığımızda hastanedeydik.
Yazı İşleri Müdürümüz Emel Aytaç ablamız vardı. Merhum geçmiş olsuna geldiğinde ‘işler seni bekliyor’ dedi. Ertesi sabah ayak alçıda, koltuk değneği desteğiyle gazetenin yolunu tutup çalıştığımı biliyorum.
★★★
Eee sende Ramazan amma da iş manyağı bir insanmışsın..” dediğinizi işitir gibiyim.
Haklısınız...
Ama şu var:
Bizim meslek öyle bir meslek ki, içine işlemişse eğer hem manyak, hem işinizin delisi oluyorsunuz!
Turşun çıkmış şekilde gittiğin evde, gözün eşin ve çocuklarını görmüyor bile. Bir şey anlattıklarında da dinliyor gibi yapıyorsun ama, ne söylediklerini anlamıyorsun. 
Beyniniz haberlerle meşgul zira!
Haberle yatıp yorumla kalkıyorsunuz. 
Siz bugünü yaşarken bizler, yarın sizlerin karşısına hangi haber ve yorumlarla çıkacağımızı düşünüyor, koşuşturuyor ve beyinlerimizi yoruyoruz. 
Beden yorgunluğuna hiç benzemiyor bu.
★★★
Gazetecilik efsanelerinden biridir:
“Bir kere mürekkep kokusu aldın mı, bir daha bu mesleği bırakamazsın!”
Hangi üstat tarihe not düştüyse bunu, yüzde bir milyon haklı. 
Çünkü ben görmedim, bu mesleği özümseyerek yapıp da ölmeden bırakanı bugüne değin..
★★★
Kırk yıldır sürüyor bu yolculuk benim için.
Yol kazaları yaptık. Bağırsakların bir bölümünü kestirdik ve ciğerin de yarısını verdik.
Ödediğim çok bedeller var aslında.
Kaybettiklerim, kazandıklarımdan daha çok diyebilirim..
Değer miydi?
Ama, fakat, lâkinsiz bu kutsal mesleğe değer.
★★★
Lâfı amma da uzattım.
Aslında izin yazısıydı bu Basın Bayramı öncesi.. 
Bayram deyince tatil gelmesin aklınıza hemen! 
Ne bayram yapacağım, ne tatil. 
Altta afişini gördüğünüz programa yoğunlaşmak istiyorum izninizle.
Yani bana bir haftalık mola..
Bu arada, bekliyoruz sizi de 24 Temmuz’da, ‘kalkışma’ anını canlı canlı yaşamaya...

20 Temmuz 2017