Bir konuşmacı, seminerine 100 liralık bir banknotu göstererek başladı. 250 kişinin bulunduğu salondakilere, “Bu parayı kim ister?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı. 
Konuşmacı “Bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım.” dedi.
Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere hâlâ bu parayı isteyen olup olmadığını  sordu, salondaki hemen herkesin elleri yine havadaydı…
Bu sefer, konuşmacı “Peki bunu yaparsam” dedi ve 100 TL'yi yere attı, onun üstüne bastı, ezdi, kirletti. Para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.
Hiç hayret etmemişti bizim semineri veren arkadaş. Bunun gibi onlarca toplantıda, binlerce kişinin de aynı istek ve arzuya sahip olduğunu biliyordu. 
Parayı kendi cebine koymak isteyenlere dönerek şu dersi verdi: 
Paraya ne yaptıysam hiç önemli değil. Onu yine de istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hâlâ 100 lira…
***
Buradan şuna geleceğim.
Hemen hepimizin  hayatında çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu ya da ne olacağı önemli değil. 
Hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış, bunların hiç-biri önemli değil.
Sizi sevenler sizin ne kadar değerli olduğunuzu her zaman bileceklerdir, hayatınızın değeri ne yaptığınız veya kimi tanıdığınızla değil, kim olduğunuzla alâkalıdır. Her zaman elinizde olanları düşünün, olmayanları değil..
Hayat hikayesinin kahramanları olan bizler, yaşadığımız başarı ve  başarısızlıklara rağmen, kazandıklarımızla, kaybettiklerimizle dahası hatırlamanın acı verdiği anlarda dahi unutmaya teşebbüs edip de unutamadıklarımız, bizleri var eden yaşanmışlıklarımız..
Dönüp şöyle bir hayatlarımızın dününe baktığımızda şunu göreceğiz.
Geçmiş, hem de neler  neler geçmiş. Acıtsa da mutlu etse de hepsi öyle yada böyle geçmiş.
Gelecekte de geçecek.
Dahası öncekiler gibi geçecek.  Asıl olan bizler kalacağız biriktirdiğimiz güzel yaşanmışlıklarla..
Gökten elmalar düşmüş;  
Toprak olduktan sonra yaprak açanların başına! 
***
ŞİMDİ DÜŞÜNÜRKEN
GÖZYAŞINA HAKİM OLAMAYABİLİRSİN..!
Okumanızı önerdiğim Fatih Reşit Çivelekoğlu’nun yazdığı “Fabrika Ayarlarımıza Dönüyoruz” kitabından esinlenerek paylaştım üstte okuduğunuz satırları.
Siz siz olun. Gerisini boşverin.
Üzerinize düşeni yaptıktan sonra siz, gerisini karşı tarafın kalitesizliğine bırakın.
Kendinizi suçlamayın boşuna. Lâkin üzerinize düşeni kesinlikle yapın. Asla güvensiz biri de olmayın..
Şimdi size bir hikâye anlatacağım. 
Bakalım sizin de etrafınızda böyle gözü-kaşı, sağı-solu, önü-arkası, eli-ayağı oynamayan birileri var mı?
***
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru hamle yapacağı sırada, yanındaki arkadaşı omzundan tutarak içeri çekti,
- “Delirdin mi sen?. Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.”
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü.
Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-”Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.”
-”Değdi” dedi, gözleri dolarak; “Değdi”…
-”Nasıl değdi? Adam ölmüş görmüyor musun?”
-”Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim."
...Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-“Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum...”
...
Güven vermek önemli olduğu kadar güven duymakta önemlidir.
Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemli..
Evet sen ne diyorsun sevgili okur..?
30 KASIM 2016