Bazı işler vardır, sevilmeden yapılmaz;

Örneğin askerlik, öğretmenlik böyledir, çalışanlar kazançlarıyla övünmez, yaşamlarıyla mutlu olurlar.

Çünkü işleri onların yaşamlarıdır.

Bir ölçüde ise esir olmuşlardır.

Özel hayatları yoktur.

Gazetecilik de böyle bir iştir., sıradan memurluğa benzemez. Heyecan duymayan, zamanını fazlasıyla işine ayıramayan insan, gazeteci olamaz.

Bu yüzden pek çok değerli arkadaş, erken yaşlarda işlerini bırakmışlardır.

İyi bir gazeteci için önemli olan, alacağı ücret değildir ; bağımsızlığıdır, yazdıklarının yayınlanmasıdır.

Onlar için para ikinci planda gelir.

Bugün oldukça düşük ücret almalarına rağmen gece yarılarına kadar çalışan pek çok genç gazeteci vardır.

Hatta bir kısmı kadroya alınmamış, sosyal güvenlikleri de sağlanmamıştır.

Ama onlar gazeteci olmakla övünür, sakınmadan her işe koşarlar.

Gazetecilik, bir yaşam tarzıdır.

Her şey para ile ölçülmez.

Bir gazeteci için önemli olan, okurla buluşmak, sorunları gündeme getirerek halka hizmet etmektir.

Mesleğe başladığımız yıllarda iş sabah dokuzlarda başlar, gece yirmi dörtlerde biterdi.

Kimse bundan rahatsız olmazdı, çünkü tatil günleri dahil günün her saatinde haberle buluşmak olanağı vardı.

Gazeteler genellikle kendi personelini yetiştirmeyi de tercih eder.

Doğru olanı da budur.

Tanınmış ve toplum tarafından benimsenmiş pek çok gazeteci kendini yetiştirmiş, mesleğin kurallarını benimsemiş kişilerdir.

Kuyruklu yıldız gibi parlayanların

kısa ömürlü oldukları görülmüştür.

Gazetecilik sıradan bir iş kolu değildir,

Bağımsız olmak, toplumda kabul edilmek ve bir ekip içinde yer alabilmek yeterlidir.

Okuduğunuz satırları 25 Haziran 1996'da kaleme alan Nezih Demirkent, genç gazeteciler için baş öğretmen gibiydi.

Kurucusu olduğu Dünya gazetesinde haftada bir mesleki konuları işlediği "Salı Yazıları"nı büyük heyecanla bekler, kesip saklar, tekrar tekrar okurdum.

nezihdemirkent

Her bir yazısı rehber niteliğindeydi benim için.

Anadoludaki gazete ve gazetecilere değer verir, sorunlarını dillendirir, haklarını arardı üstat.

Mesleki örgütlenmeye önemser, teşvik ederdi.

Gazeteciler Ferderasyonu'nun temelleri onun liderliğinde, Gazeteciler Cemiyeti ev sahipliğinde Balıkesir'de atılmıştı. Mütevelli heyetinde bir dönem bizimde bulunduğumuz Türkiye Gazeteciler Cemiyetleri Vakfı da öyle.

Üstat gittikten sonra her şey tarumar oldu!

Kendisi de muhabirlikten geldiği için basın emekçilerinin ayrı bir yeri vardı gönlünde.

Bunu da vefatından sonra kurduğu gazetesini çalışanlara bırakarak tescilledi kızı Didem Demirkent.

Yaşasaydı ve gazeteciyle şarlatanın ayırt edilemediğini görseydi üstat, yüzlerine tükürmezdi belki, ama "yazıklar olsun sizin izanınıza..." derdi kesinlikle..

Türk basınının duayeni, Anadolu gazetecilerinin hamisi ve ekonomi basınının temel taşı Nezih Demirkent'i saygı, özlem ve rahmetle anıyorum.

Mekanı cennet olsun...

O vakit gökten üç elma düşsün;

Karanlık hikâyesi olup da aydınlıktan korkarak iblisle yol arkadaşlığını kendilerine reva görenlerin başına!

Üç yıl önce yazıp paylaşmışız üstteki yazıyı. Facebook hatırlattı.

O günden bugüne değişen pek bir şey olmadığı gibi, daha kötüye gittiğini söyleyebilirim.

"Bazı çevrelerin "gazeteci" muamelesi yaptıklarına, bizler pespaye, şarlatan diyoruz,," hatırlatmasında bulununca, koro halinde itibar suikastına kalkışılmasını gayet doğal karşılıyorum.

Bu ilk değil.

Son da olmayacak.

Yaşadığım müddetçe saldıracaklar!

Mesele meslek kuruluşu falan değil, mesele "şarlatan" ve "pespaye" kelimelerinin sıklıkla dillendirilmesi.

Kişisel olarak hiç kimseyle sorunum yok.

Meslek kuruluşunu temsil ediyorsak, kutsallığına inandığımız mesleği kirletenlere karşı mücadele etmeyi, sıkıntıları dilllendirmeyi görev addediyorum.

İşte bunu bildikleri içindir bana olan öfkeleri..

Gazeteciliği meslek edinmiş arkadaşlarımı da mesleklerine sahip çıkmaya, meydanı şarlatanlara bırakmamaya çağırıyorum.

Son edindiğim bilgilere göre, bu kadim şehirde, aralarında adlarını ilk kez duyduğum 10'un üzerinde "gazeteci" "radyocu" "televizyoncu", "internetçi" derneği var. Bu güzide kuruluşlarımızı da tehdit, şantaj, çıkar amaçlı, itibar suikastçısı pespayelere karşı dik duruş sergilemeye davet ediyorum.

Onlarca telefon mesajı alıyorum.

Kimi, senin için şöyle dediler, böyle yazdılar, konuştular gibi laflar aktarıyor.

Bunun benzeri laf getirip götürenleri, dedikodu yapanları asla sevmem.

Kıymeti harbiyesi yok hükmünde olanların ne dediği, ne yazdığı, ne konuştuğu hiç mühim değil.

Değer bulmadıklarımı okumam, izlemem, duymam, dikkate almam.

Bilirim ki her kalp,

kalpleri kendi kalbiyle tanır.

Bir değil, 2 kez şans veren hayat bana;

kendimi haklı çıkarmak veya ifade etmek için beyhude enerji harcamamayı öğretti.

Hem ne diyor Hz. Mevlana;

"Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi bilir."

O vakit;

Bilenlere selam olsun!

#KendimeNotlar #RamazanDemir #Cumartesi