Ergenekon operasyonu çok konuşuldu, tartışıldı.
Konuşulmaya, tartışılmaya devam ediliyor hâlâ.
Yarınlarda da çok konuşulacağı ve tartışılacağı muhakkak.
Kim ne derse desin, nasıl düşünürse düşünsün, "haklı" veya "haksız" denilsin,
Bana göre bu operasyon Türkiye'de yeni bir dönemin başlangıcı, bembeyaz bir sayfanın açılması anlamı taşımaktadır.
Belli bir zümrenin, sınıfların değil, bireysel hak ve özgürlüklerin önünü açmıştır.
Kurunun yanında yaş da yanmış olabilir.
Bu örgüt yapısı içerisinde yeraldıkları iddiasıyla tutuklananlar arasında meslektaşlarımız da var.
Örneğin Mustafa Balbay iki yılı aşkın süredir tutuklu. Nedim Şener ve Ahmet Şık'ta 5 aydır cezaevinde.
Suçlu olup olmadıklarını bilmiyoruz.
Yargılama süreci devam ediyor.
Umuyoruz ve diliyoruz ki, inşalllah Ergenekon terör örgütüyle bağlantıları yoktur.
Çünkü kamuoyu adına görev yapan hiçbir gazetecinin ne terör örgütüyle bağlantısı olmasını, ne de kutsal mesleğini kendisinin veya bir başkasının çıkarı noktasında kullanmasını asla ve asla kabul edemeyiz.
Dediğim gibi, inşallah meslektaşlarımız masumdur, sadece ve sadece gazetecilik yapmışlardır.
Yargı sürecinin tamamlanmasını bekleyip sonucunu göreceğiz.
Kabul edilmelidir ki, bu operasyon Türkiye'deki 'statüko' ve 'vesayet' dönemini tarihin tozlu sayfalarının arasına göndermiştir.
Zaten bunun aksi bir düşünce hasıl olsaydı eğer, milli irade dediğimiz ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet 12 Haziran seçimlerinde kendini hissettirirdi.
Milletimizin iradesini geçmişte darbelerle, muhtıralarla hiçe sayan anlayışın bugün 'milli irade"ye sığınması bunun göstergesidir.
Bakın CHP'nin sayın genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerin ardından "milli irade" kelimesini ağzından düşürmez oldu.
And içtikleri gün de meclise, üzerinde "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" yazılı kokart taktılar.
Bu ne yaman çelişki diyesi geliyor insanın içerisinden ama, yine de bu çok önemli gelişme.
Çünkü geçmişte "milli irade" kelimesini ağızlarına almak şöyle dursun, "milli irade"yi tanımazlardı bile.
''Kağıt bebek'' dedikleri cenahtan olan kızımız kalkmış, "Dağdaki çobanla, gecekondu da oturanla benim oyum bir olamaz" demişti.
Kendilerini "aydın" olarak niteleyip milli iradeyi yönlendirmeye çalışan bazı ünvan sahipleri de bu kızımıza destek vermişlerdi.
Hatırladınız değil mi?
İşte o günleri yaşayan, gören Türkiye'nin, bugün o zihniyetin "milli irade" ve "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" demeye başladığına şahitlik etmesi bile ne kadar büyük adımların atıldığının göstergesidir.
Peki ne oldu da, ne değşiti de, sayın Kılıçdaroğlu ve ''altıok zihniyeti'', daha da ileriye gidelim, "statüko" ve "vesayet rejimi" savunucuları birden bire "milli irade"yi dillerinden düşürmez oldu.
Biliyorsunuz, terör örgütü üyesi suçlamasıyla tutuklu bulunun Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal, CHP tarafından aday gösterildi ve milletvekili seçildiler.
Yargı, bu isimlerin serbest bırakılması yönündeki başvuruları reddetti.
Bunun üzerine grup kararı alan CHP'liler, "Gerekirse 4 yıl yemin etmeyiz" resti çekti.
Demokrasilerde çözüm yerinin meclis olduğunu unutup durduk yere "kriz" yarattılar.
Aslında sergiledikleri bu hareket bile kendilerine "gidin bizim haklarımızı mecliste savunun, sorunlarımıza çözüm üretin" diyen "milli irade"yi hiçe saymak gibiydi.
Neden mi? diye sormayın.
Gayet basit.
Sergiledikleri tavır ''yargıya müdahale edilmesinin istenmesi'' anlamından başka birşey taşımıyordu.
O zihniyet buna alışkındı çünkü.
Ama o günler tarih sayfalarında yerini çoktan aldı bile.
Dokunulamaz denilen isimlere dokunuluyor, "yandaş", "yoldaş", "candaş" ayrımları yapılmıyor.
Şanına, sıfatına, geçmişine, bugününe, parasına, puluna rütbesine bakılmıyor.
Hukuk önünde herkesin eşit muameleye tabi tutulduğu bir dönemdeyiz artık.
Bakın bugün "Fenerbahçe Cumhuriyeti"nin Başbakanı bile tutuklandı.
Geçmişte yaşanan tüm haksız uygulama ve kararlar karşısında "Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı kararlarına herkesin saygı göstermesi gerekmektedir" diyenlerin bugün "Egemenliğin kayıtsız, şartsız milletindir" diye kokart takıp "milli iradeyi" keşfeden zihniyetin milli iradeye saygı duyduklarına keşke inanabilsek..
Neyse ki imdatlarına yine milletin iradesi yetişti de yeminlerini bozdular, millet iradesinin yansıtıldığı ve egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin olduğunun adresini gösteren yerin TBMM olduğunu 'tükürdüklerini yalama' pahasına da olsa kabullendiler.
En azından bu da önemli bir gelişmedir.
Vardır bunda da bir hayır diyerek, CHP'lilere ettikleri yeminin hayırlı olması temennisinde bulunalım.
Gününüz aydınlık geçsin...