Son dönemde

şahitlik ediyorum çoğu kez

insanlığımızın sorgulandığına.

En vahimiyse

sapla samanın karıştırılarak

akla, mantığa uymayan

abuk sabuk ifadeler kullanılarak

müslümanlığımızın sorgulanması..

Yahu ne demek; 

"o müslümansa, ben değilim!

Böyle sakat bakış olabilir mi Allahaşkına!

Siz kafayı mı sıyırdınız kuzum!

Karşınızdakinin şirazesi kaymış olabilir, senin görevin ona uymak değil, Kur'an'ı okuyup ve sünnete uyarak yola devam etmektir. 

Din âlimi değilim, ama "o müslümansa, ben değilim" demek, iman sorunu yaşanıyor göstergesi sayılabilir.  Ayriyeten bu kafadakiler için müşrik denilebilir mi bilmiyorum!

Neresinden bakarsam bakayım manzaraya, elle tutulur yanını göremiyorum.

Hemen herkes

evinin eşiğini temizlemeden

komşunun kapısındaki çer çöpten şikayet ediyor.

"Empati" nedir bilmiyoruz!

Bilsek de pek umurumuzda olmuyor

Karşımızdakinin duygularını anlamaya asla yanaşmıyoruz.

Sen bunun adına egoistlik diyebilirsin!

Günümüzde kendi çıkarlarını

herkesinkinden üstün tutanlar çoğunlukta

olsa da ben bunu insanın kendini tanımaması olarak yorumluyorum.

Sorarım size;

Yaratılanın en değerlisi olduğunun idrakine ulaşabilse insan, kendisine yapılmasını istemediği birşeyi karşısındakine yapar mı hiç!

Siz bunu düşünmeden önce, anlatacağım şu marangoz hikâyesini okuyun derim..

Günlerden bir gün,

Marangozun emeklilik çağı gelmişti.

İşverenine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılarak ailesiyle birlikte daha özgür yaşam sürmek planından söz etti.

Her ay düzenli aldığı hatırı sayılır ücretini elbette özleyecekti, özlemesine de ne var ki emeklilik daha cazip geliyordu.

Müteahhit, işinin ehli ustasının ayrılmasına üzüldü ve ondan son bir ev yapmasını rica etti.

Marangoz kabul ederek işe girişti.

Fakat gönlünün yaptığı işte olmadığı her halinden belli oluyordu.

Baştan savma işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı.

Kendini adamış olduğu mesleğine böyle lakayıt iş yaparak son vermek ne büyük talihsizlikti.

İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi.

Dış kapının anahtarını marangoza uzattı;

"Bu ev senin. Benden sana emeklilik hediyesi" dedi.

Marangoz, şoka ve yerin dibine girdi.

...

Usta yaptığı evin kendine verileceğini bilseydi, yine kalitesiz malzeme kullanıp işini baştan savma yapar mıydı hiç!

BİR MARANGOZ
OLDUĞUNU DÜŞÜN..

Hadi söyle bakalım;

Hangi birimiz o marangozun yerinde olmayı isterdik?

Bi tekimiz istemez.

Hayat dediğimiz şey bu.

Hayallerin peşinde koşarken insan olduğumuzu ve insanlığımızı unutuyoruz.

Verdiğim marangoz örneğine bir de şu pencereden bakın.

Hayat bizler için de o marangozdan farksız.

Her gün kendi hayatımızı inşa edip kurmakla meşguluz.

Çoğu vakit yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız marangoz örneğindeki gibi.

Sonra da, şoka girip kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız.

Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız.

Ne var ki, geriye dönüş yok.

Marangoz sizsiniz.

Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar, bir duvar dikersiniz.

Unutma

yaptığın işin,

attığın adımın,

ağzından çıkan sözün keşkesi yok!

Hayat bir kendin yap tasarımıdır.

Bugün yaptığınız

davranışlar ve seçimler,

yarın yaşayacağınız evi kurar.

Öyleyse onu akıllıca kurun.

Ezcümle;

Kendine yapılmasını istemediğini,

bir başkasına asla yapma,

bir başkasının yapmasına da izin verme...

Yoksa dönüp dolaşıp seni buluyor o yaptığın iş, tıpkı marangozun kendine yaptığı gibi!

Eğer empati yapsaydı marangoz

kendine çürük ev değil, güven inşa edecek, küçük hediyesi dünya harikası gibi gelecek, mutluluk duyacak, huzur bulacaktı.

O içindeki şeytanı seçti!

...

Hem ne diyor Hz. Ali;

Kendine reva görmediği şeyi, başkasına reva gören insan kâmil (olgun/erişkin/eksiksiz) olamaz...

Bu satırları okuyan kardeşim;

Yaklaşan Kurban Bayramını tebrik ediyor, sağlıkla, huzurla, güvenle nice bayramlara ulaşmanı can-ı gönülden dilerim.

Selametle..