Çok şey konuşuyoruz. Çok şey tartışıyoruz. Bazıları incir çekirdeğini dolduracak kadar önemli bile değil. En önemli olanlar ise bu kargaşanın içinde kaybolup gidiyor. CHP kıyameti koparıyordu. Başkanlık sistemi dolayısıyla. Meclis'te ki görüşmeler sırasında akla hayale gelmedik yöntemler denedi. Burun kırmalar, ayak ısırmalar, kürsüye kelepçelemeler.

Buraya kadar her şey Kemal Kılıçdaroğlu'nun 11 Mayıs 2016 tarihinde yaptığı konuşmaya uygun. Ne demişti CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili "Anayasa'yı değiştirelim; ne için? 'Başkanlık sistemini getireceğiz'. Bir kişi konuşacak, Türkiye susacak. Bir kişi konuşacak, hâkim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak, ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz".

Evet, Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi oldu. Kan döküldü. Burun kırıldı, ayak ısırıldı. Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözünü ettiği ‘Kan dökülmeden' kastı bu ise ucuz atlattık. Yok, maksadı farklıysa referandum yaklaşıyor, dikkatli olmak lazım. Ya da Kılıçdaroğlu'na sormak lazım ‘Bununla neyi kastettin. Bu söz neydi?'diye. Üstü örtülecek, kapatılacak ve unutulacak bir söz değil. Bu 28 Şubat öncesi ‘Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?' sözünden öte bir söz.

Diğer taraftan CHP'nin günlerce hazırlık yaparak AYM' ye başvurma konusundan bir anda vazgeçmesi ve ‘Millet'ten söz etmesi enteresan değil mi sizce de?  Hakikaten CHP AYM' ye gitmekten de niye vazgeçti?

Yazının başında ifade ettim ya konuşmaların, tartışmaların arasında detaylar kaybolup gidiyor. Sayın Kılıçdaroğlu 11 Mayıs 2016'da söylediği bu söze Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ilgili referanduma gittiğimiz bu aşamada açıklık getirmek zorundadır. Bu söz halen geçerliliğini korumaktadır.

‘Evet', ‘Hayır' kampanyaları başladı. Fakat milletin kafasındaki (Niye ‘Evet', niye ‘Hayır'ın) cevapları netleşmedi.  Bu belirsizlik içinde ‘Evet' ve ‘Hayır' kanaatleri Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusunda  değil farklı argümanlar üzerinden şekilleniyor. Hayırcı cephenin şu an için psikolojik üstünlüğü söz konusudur.  Argümanları öyle Anayasa değişikliğinin içeriği falan değil. Hatta bu içeriğin öğrenilmesinden de korkuyorlar. Zaten içeriği ‘Reis' meydanlara inene kadar da doğru dürüst anlatma derdinde olanda yok. Bu nedenle içerik tartışmasının ötesinde tam aksine MHP içindeki mücadele ve AK Parti içindeki cepheleşmeler.

Hafta içinde Meclis koridorlarını biraz arşınladım. Oturup kalktığımız yerlerde referandumu konuştuk. Özellikle AK Parti milletvekilleri ve yöneticilerinde ‘Reis sahaya çıkınca' rahatlığını gördüm. Çokta şaşırdım. Bu rahatlık beni rahatsız etti. Çünkü birçok ortamı dolaşıyorum. Referandumu konuşuyoruz. Bu işin taraftarlarının ev ev, adam adama anlatmadığı sürece riskli olduğunu gösteriyor. Hatta ifade etmekte yarar var. Hem memlekete gittiğimde, hem de Ankara'da gördüğüm her yöneticiye ‘Üzerimize düşen bir görev var mı? Haber bekliyoruz' diye tembihlememize rağmen her hangi bir dönüş olmuyor.

İşte bu noktada yine iş ‘Reis'e düşüyor'. Öyle görülüyor ki yine yük Reis'e kaldı. Eğer bu referandum geçecek ise milletin ‘Reis'e güveni nedeniyle geçecek.  Reis ise her cephede mücadele vermek zorunda. Bir taraftan ekonomi, bir taraftan teşkilatlar, bir taraftan dünyadaki gelişmeler, bir taratan muhalefet, bir taraftan PKK-PYD-FETÖ-DAEŞ terör örgütleri Suriye ve Irak gelişmeleri.

Kalın sağlıcakla…