Müslüman  Türk  evlâdının hâlâ net olarak ve gerçek anlamıyla bilemediği, anlayamadığı tarihi, ne yazık ki en yakın tarihimizdir. Devlerin cüce, cücelerin de dev olarak gösterildiği dönemleri milletimiz hiç de iyi sıfatlarla anmıyor. Yıllarca adeta suni kahramanlar yaratmak için dayatılan, yalanlar ve masallar artık günümüzde yüksek sesle sorgulanıyor. Bu da göstermektedir ki, yalanlarla gerçeklerin bir sepette ilelebet durması mümkün değilmiş!

Yakın tarihimizdeki doğruların anlaşılmaması için çıkarılan kanunlar, koruma ve kollama yasaları bile, gerçeklerin gizlenmesine daha fazla tahammül edemiyor, bir yerlerinden patlıyor, açık veriyor. Tarihe yalan söylettiren zihniyetin kalıntıları ise, hâlâ ‘’gerçekler bilinmesin, insanımız uyanmasın’’ uğraşındalar.

Egemenler tarafından tarihimizin üzerine,‘’gerçekler bilinmesin’’diye örtülmüş olan kara şal, tarihe şahitlik eden ehli namus tarihçilerimiz ve yazarlarımız tarafından bir ucundan kaldırıldıkça, vicdanların sızlamaması mümkün değil.

Koparılan yaygaralar, estirilen fırtınalar da hep bu kara şalın kalkmaması, gerçeklerin milletimiz tarafından bilinmemesi için? İstiyorlar ki, cücelerin dev, dev şahsiyetlerin de cüce olarak gösterilme tiyatrosu ilânihaye devam etsin!

Hiç düşündük mü, Hamidiye zırhlımız Rize halkını neden günlerce top ateşine tuttu? Şapka bu kadar önemliyse kanun yapıcıları neden bu kanunu eze eze çiğnerler? İzmir suikastı iddiasıyla 15 gün içinde, güya yargılanıp idam edilen Milli mücadele kahramanı emekli subaylar, Milletvekilleri ve Bakanlar neden hep hain olarak bilinsin isterler?

İngilizleri perişan ettiğimiz ve 30 bin İngiliz askerinin kumandanlarıyla birlikte esir alındığı Kut-ul Amare zaferi neden unutturuldu? Bu zaferin kahraman kumandanları kimlerdi? Hukuku guguk haline getiren üç Alilerin istiklal mahkemeleri tiyatrosundan, Şark Fatihi Kazım Karabekir Paşanın bile canını, İsmet Paşanın tavassutu ile zor kurtardığı neden gizlenir?

Birileri hâlâ; Lozan hezimetini kabul etmedikleri için dağıtılan, 1. Meclis Milletvekilleri tanınmasın, Meclis koridorlarında öldürülen Ardahan Milletvekili Halit Paşa cinayeti gizli kalsın istiyorlar. Halit Paşayı kimler neden hastaneye götürmeyip de meclis koridorlarında, masaların üzerinde ölüme terk ettiler? TBMM si 1.dönem Trabzon Milletvekili ve Meclisin muhalif kanadına mensup Ali Şükrü Beyin cesedinin Gazinin özel kuvvet kumandanı Albay topal Osman’ın evinin yakınında ne işi vardı?

Milli mücadele yıllarının önemli bir kahramanı olarak bizzat Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya davet edilen ve TBMM sinde, Mustafa Kemal dâhil, tüm Milletvekillerinin dakikalarca ayakta alkışladığı, Çerkez Ethem hadisesi ilânihaye hep ezberlettirildiği gibi mi kalsın? Milli kıyamın Anadolu’dan başlatılması emrini veren Sultan Vahideddin kime; ‘’Paşa paşa bu güne kadar vatana çok hizmetler yaptın bütün bunlar şu kitapta yazılıdır. Fakat esas mücadele vatanın kurtulması için şimdi başlıyor’’ dediği neden gizlenmek istenir? Kimdir bu Osmanlı Paşası?

Kaptanıyla, makinistiyle, aşçısıyla, kömürcüsüyle, serdümencisiyle, tayfasıyla, kamarası ve kamarotlarıyla zamanının en iyilerinden olan Bandırma vapurunu, neden yıllarca ‘’külüstür bir taka’’ gibi anlattılar ve kitaplara yazdırdılar hiç düşündük mü? 23 mürettebat, yeterli erzak, yakıt ve 31 kahraman yolcusuyla beraber, toplam 54 vatanseverle, İstanbul’dan Samsun’a müteveccihen ayrılan Bandırma vapuruna ne oldu? Mustafa Kemal’in çay içtiği bardaklar, kahve içtiği fincanlar, yemek yediği çatal kaşık ve tabaklar müzelerde itina ile korunurken, Milli mücadele kahramanlarını Samsun’a götüren, Bandırma vapuru neden yok edildi? Savanora yatı Bandırma vapurundan daha mı değerliydi ki hâlâ korunuyor!

Belli ki birileri eski ve külüstür Bandırma vapuru hikâyesi bozulmasın ve gerçekler gün yüzüne çıkarılmasın istemişler, hâlâ da istemiyorlar. Pusulası bozuk, dümeni kırık bir taka ile Marmara denizinde dolaşmak bile mümkün değilken, külüstür dümeni kırık, pusulası bozuk, orasından burasından su alan bir Bandırma vapuru(!) 54 yolcusuyla İstanbul’dan, Samsun’a nasıl gelebilmiş ki? Bu soruyu bugün dahi kendi kendimize sorarken, ‘’acaba duyan oldu mu?’’ diye sağımıza solumuza bakıyorsak ve bu hikâyeyi sorgulayamıyorsak, burada durup düşünmek gerekmez mi?

Milli kıyamın zaferle sonuçlanmasına kadar, Mustafa Kemal’in hilâfet makamına ve Sultan Vahideddin’e çektiği bağlılık telgrafları TBMM si zabıtlarında ve ehli namus tarihçi ve yazarlarımızın ajandalarında hâlâ kayıtlıdır. Zaferden sonraki malûm gelişmeleri kim tahmin edebilirdi.(!)

Türküyle – Kürdüyle, Lazıyla – Çerkeziyle, Arabıyla – Acemiyle omuz omuza yapılan Milli Mücadeleden sonra, milletimiz arasına ekilen nifak tohumu mesabesindeki yalanları, iftiraları ve masalları yakın tarihimizden söküp atmadıkça, ülkemizin gerçek anlamıyla sükûn bulması elbette mümkün değildir.

Bu nifak tohumu; gerçeklerin gizlenmesidir. Verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve dostluklara yapılan ihanetlerdir.(!) Irklar arasında tefrika yapılmasıdır. Millet olma şuurumuzun kaybettirilmesidir. Ümmet şuurunun yitirilmesidir. İnancımızdan uzaklaştırılmamızdır. Yakın tarihimizin yalanlarla doldurulması ve milletimizin ısrarla bu yalan tarihe inanmaya zorlanmasıdır. Sözün kısası suni kahramanlar üretmek için yalanlardan medet umulmasıdır.

Mustafa Kemal’in ölümünden sonra resmi dairelerden resimlerinin kaldırılması, Paralardan, Pullardan resimlerinin çıkarılıp, yerine CHP Genel Başkanı ve Cumhurreisi İsmet İnönü’nün resimlerinin asılması, CHP nin yüzkarası değil midir? CHP lilere sorarsanız ‘’efendim Devlet geleneği’’ diye, bu ihaneti savunuyorlar!

Tayyip Beye kadar 12 si asaleten 5 tanesi vekâleten olmak üzre 17 tane Cumhurbaşkanı geldi geçti. CHP nin İsmet İnönü’sü hariç hiç biri ‘’Devlet gelenegi’’ diyerek, Mustafa Kemal’in yerine kendi resimlerini koydurmayı düşünmediler. Böyle bir saygısızlığa gelenek diye tevessül dahi etmediler!

Bu çarpık Milli Şef zihniyetinin temsilcileri şimdi de, TBMM sinde Mustafa Kemal imzalı ve ay yıldızlı maske takıyorlar. İşleri bitince de hiç utanmadan bu maskeleri TBMM si çöp tenekelerine doldurarak, tekraren Mustafa Kemal’e ihanet ve hakaret ediyor, bir nevi provakatörlük yapmaktan da geri kalmıyorlar. Adeta ‘’Mustafa Kemal’e hakaret edilecekse biz ederiz, İhanet edilecekse biz ederiz, sevilecekse de biz severiz dercesine!..

Bu malûm Milli Şef zihniyeti sahiplerinin yaptıkları, Mustafa Kemal sevgisi midir, Mustafa Kemal’e ihanet midir, yoksa hakaret midir? Anlayan varsa beri gelsin! İşin en garip yanı ise, tüm bu rezilliklerin ardından hâlâ;’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ diye Mangalda kül bırakmıyorlar.